ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 37 (2)
Cilt: 37  Sayı: 2 - 2023
1. 
Frontmatters
Frontmatters

Sayfalar I - XVII

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2. 
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Olan Bireylerin Psikososyal Uyum Düzeyi ile Klinik Özellikleri ve Hastalık Algısı Arasındaki İlişki
The Relationship Between Clinical Characteristics and Perception of Disease with Psychosocial Adjustment of Individuals with Chronic Obstructive Pulmonary Disease
Muradiye Polat, Nazmiye Yıldırım
doi: 10.14744/IGH.2023.87609  Sayfalar 61 - 69
Amaç: Bu çalışmada, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tanılı hastaların psikososyal uyumunu belirlemek, hastaların klinik özelliklerinin ve hastalık algılarının psikososyal uyumla ilişkisini incelemek amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Kesitsel bu çalışma, Ankara il merkezinde bulunan bir devlet hastanesinin dahiliye servisinde yatarak tedavi görmekte olan 100 KOAH hastası ile yapıldı. Veriler katılımcı bilgi formu, “COPD Assessment Test (CAT)”, “Modified Medical Research Council (mMRC)” Skalası, Hastalığa Psikososyal Uyum Öz Bildirim Ölçeği, Hastalık Algısı Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde Spearman korelasyon analizi kullanıldı.
Bulgular: Yaş ortalaması 63,87±10,77 yıl, hastalık süresi ortalaması 9,35±9,1 yıl, son bir yıl içinde hastalığın alevlenme sayısı 2,00±2,58 (1−15) ve hastane yatışı sayısı 1,47±0,50 (1−2) idi. Spirometrik değerlendirmede hastaların %34’ünün FEV1 ≥ %80 (beklenenin), CAT skoru değeri ise %42’sinin >20 (etkilenme seviyesi yük-sek), mMRC skalasına göre %33’ünün skoru 1 olarak saptandı. Hastaların sadece dörtte birinin psikososyal uyumlarının iyi olduğu ve en olumsuz etkilenmenin sağlık bakımına oryantasyon boyutunda olduğu belirlendi. Hastaların psikososyal uyumu ile hastalık süresi (r= −/+0,27; p=0,007), hospitalizasyon sıklığı (r=−0,21; p=0,04), hastalık algısının süresi (döngüsel) (r=−0,23; p=0,02), sonuçlar (r=−0,23 ve −0,26; p≤0,02), kişisel kontrol (r=0,20; p=0,04) boyutları ve hastalığın nedeninin bağışıklık sistemine atfedilmesi (r=−0,23; p=0,02) ilişkili bulundu.
Sonuç: KOAH’nın hastaların yaşamını çok yönlü (sağlık bakımına oryantasyon, seksüel ilişki, mesleki çevre, aile çevresi, sosyal çevre, psikolojik baskı, geniş aile ilişkileri) etkilediği, çoğunun psikososyal uyum sağlamada zorlandıkları görüldü. Hastalık algısının değerlendirilmesi ve KOAH hangi evrede olursa olsun psikososyal desteğin sunulmasının göz ardı edilmemesi gerektiği düşünüldü.

3. 
Bronkoskopik İşlemlerde Uygulanan Hafif-Orta ve Derin Sedasyonun Hasta ve Bronkoskopist Memnuniyeti Üzerine Etkisi
Effect of Mild-moderate and Deep Sedation Applied in Bronchoscopic Procedure on Patient and Bronchoscopist Satisfaction
Makbule Özlem Akbay, Ülkü Aka Aktürk, Özlem Soğukpınar, Dilek Ernam
doi: 10.14744/IGH.2023.74755  Sayfalar 70 - 74
Amaç: Fiberoptik bronkoskopi (FOB) invaziv bir işlem olması nedeniyle işlem süresince sedasyon uygulanması rehberlerde önerilmektedir. Bronkoskopistler tarafından bazen tercih edilmemekte bazen de farklı sedasyon düzeyinde uygulanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, hastanemiz bronkoskopi ünitesinde uygulanan sedasyonun hasta ve bron-koskopist memnuniyeti üzerine etkisi ve gelişebilecek komplikasyonları incelemektir.
Gereç ve Yöntemler: kim 2022-Kasım 2022 tarihlerinde FOB işlemi yapılan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastalar sedasyon almayan grup, midazolam ve/veya fentanil uygulanan hafif-orta sedasyon grubu, propofolün de ilave olarak uygulandığı derin sedasyon grubu olarak sınıflandırıldı. Hastalara ve bronkoskopiste işlem hakkında memnuniyetini ve hastalara gerektiğinde işlemin tekrarlanmasına izin verip vermeyeceklerini sorgulayan anket formu verildi, komplikasyonlar kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan 133 hastadan 62’sine (%46,6) hafif-orta, 36’sına (%27,1) derin sedasyon uygulandı. Hafif-orta ve derin sedasyon uygulananlarda hem hasta hem de bronkoskopist memnuniyeti sedasyon uygulanmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek tespit edildi (p<0,001). Sedasyon uygulanmayan grupta işlemin tekrarlanması için izin verme durumu sedasyon uygulanan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düşük tespit edildi (p<0,001). Komplikasyon gelişen 14 hastanın 8’i (%22,2) derin sedasyon uygulanmış hastalar olup, diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek idi (p=0,028).
Sonuç: Bronkoskopi işleminde uygulanan sedasyonun hasta ve bronkoskopist memnuniyetini artırdığı, hafif-orta sedasyonla derin sedasyon arasında hasta ve bronkoskopist memnuniyeti açısından bir fark olmadığı, sedasyon nedeniyle gelişen komplikasyonların ileri bir müdahale gerektirmediği tespit edildi.

4. 
COVID-19 Pnömonisinde Radyolojik Regresyona Etki Eden Faktörler
Finding Predictors of Radiological Regression for COVID-19 Pneumonia
Sezgi Şahin Duyar, Özlem Sönmez, Dicle Kaymaz, Hakan Ertürk
doi: 10.14744/IGH.2023.80664  Sayfalar 75 - 83
Amaç: Koronavirüs hastalığı (COVID-19) sonrası dönemde görülen sekel lezyonlar ile ilişkili faktörlerin ortaya konulması hasta takibi açısından önemlidir. Bu çalışma, COVID-19 pnömonisi nedeniyle servise yatırılan entübe olmayan hastalarda radyolojik gerileme ile ilişkili parametreleri belirlemek amacıyla yapıldı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmada, Ağustos 2020 tarihinde hastaneye yatırılan COVID-19 pnömonisi hastalarının demografik ve klinik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Akciğer grafisi ve/veya bilgisayarlı toraks tomografisine göre birinci ayda radyolojik olarak tam gerileme olan hastaların verileri diğer hastalarla karşılaştırıldı.
Bulgular: 01 Ağustos 2020–01 Eylül 2020 tarihleri arasında kliniğimizde COVID-19 pnömonisi nedeniyle takip edilen en az dört hafta sonraya ait kontrol radyolojik tetkikleri olan 42 hasta çalışmaya alındı. Tam radyolojik cevabın birinci ayda hastaların %38’inde (n=16) sağlanamadığı görüldü. Radyolojik olarak tam gerileme olan hastaların verileri diğerleri ile karşılaştırıldığında ortalama yaş, cinsiyet dağılımı, ek hastalıklar, sigara içme oranı, hastanede kalış süresi, radyolojik izlem süresi ve başvuru anındaki oksijen değerleri açısından benzer bulundu. Hastanede yatış sırasında hidroksiklorokin, inhale kortikosteroid, spesifik olmayan antibiyotik ve C vitamini kullanım oranları da her iki grupta aynı bulundu. Ancak tam radyolojik cevabı olan grupta intravenöz steroid uygulama ve antipsödomonal antibiyotik kullanma oranı daha düşüktü (sırasıyla p=0,021 ve p=0,038) ve C-reaktif protein (CRP) değeri tam radyolojik cevap göstermeyen grupta istatistiksel olarak yüksek bulundu (33,2mg/L–78,9 mg/L, p=0,020). Regresyon analizi başvuru anındaki CRP değerinin gecikmiş radyolojik regresyon ile bağımsız olarak ilişkili olduğunu gösterdi (p=0,011, RR=1,02, CI=1,004–1,033).
Sonuç: CRP düzeyi ≥60 mg/L olan, intravenöz steroid ve antipsödomonal antibiyotik tedavisi alan hastalarda COVID-19 sonrası dönemde uzamış radyolojik cevap olduğu tespit edildi.

5. 
Yoğun Bakım Hastalarından Elde Edilen Klebsiella pneumoniae İzolatlarının Seftazidim-Avibaktam Duyarlılığı
Ceftazidime-Avibactam Susceptibility of Klebsiella pneumoniae Isolates Obtained from Intensive Care Patients
Güneş Şenol, Mete Demirel, Ayrız Gündüz, Tuba Atay, Can Biçmen, Süleyman Yıldirım
doi: 10.14744/IGH.2023.85547  Sayfalar 84 - 88
Amaç: Yoğun bakım ünitesi enfeksiyonlarına neden olan etkenlerde karşılaşılan antibiyotik direnci tedavide önemli bir sorundur. Son yıllarda özellikle Klebsiella pneumoniae izolatlarında çoklu antibiyotik direnci saptandı. Bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların tedavisi zordur ve ölüm oranı yüksektir. Bu çalışmada, yoğun bakım ünitesi hastalarından alınan örneklerden elde edilen K. pneumoniae izolatlarının seftazidim/avibaktama karşı in vitro antimikrobakteriyel duyarlılık oranı çalışıldı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışma kesitsel bir kohort olarak tasarlandı. Yoğun bakım ünitesi enfeksiyonu tanısı alan hastalardan elde edilen K. pneumoniae izolatlarının seftazidim/avibactam duyarlılığı disk difüzyon yöntemi ile çalışıldı.
Bulgular: Yoğun bakım hastalarından alınan 20 kan, 16 bronş aspiratı ve bir idrar örneğinden izole edilen 37 K. pneumoniae izolatlarının 31’i (%83,7) seftazidim/avibaktama duyarlı, 6’sı (%16,3) dirençli bulundu. İzolatların 12’si pandirençli olarak saptandı. Pandi-rençli suşların 3’ünün (%25) seftazidim/avibaktama dirençli, 9’unun (%75) duyarlı olduğu görüldü.
Sonuç: Çalışmamızda çoklu antibiyotik direnci gösteren K. pneumoniae suşlarında bile CAZ-AVI’nin düşük direnç oranı gösterdiği belirlendi. Antibiyotik direnci sorunu olan yoğun bakım ünitesi enfeksiyonlarında alternatif bir tedavi seçeneği olabileceği düşünülmüştür.

6. 
Endobronşiyal Obstrüksiyonda Bakteriyel Spektrum
Bacterial Spectrum in Endobronchial Obstruction
Deniz Kızılırmak, Atalay Özkul, Yavuz Havlucu
doi: 10.14744/IGH.2023.14632  Sayfalar 89 - 93
Amaç: Endobronşiyal obstrüksiyon, mukosiliyer aktiviteyi ve hava yolu florasını etkileyerek enfeksiyonlara zemin hazırlayabilir. Bu çalışmada, endobronşiyal obstrüksiyon saptanan hastalarda obstrüksiyon derecesi ile bronş lavajı örneklerinde izole edilen mikroorganizma türleri ve bronkoskopi materyalinin patolojik tanısı arasındaki ilişkileri karşılaştırmak amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, Temmuz 2017-Haziran 2020 tarihleri arasında bronkoskopik incelemede endobronşiyal obstrüksiyon saptanan ve bronş lavajında mikrobiyolojik inceleme yapılan hastalar dahil edildi. Hastaların demografik verileri, bronş lavajı mikrobiyolojik inceleme sonuçları ve patolojik verileri, tanıları, antibiyotik kullanım durumları ve hastane yatış bilgileri kaydedildi. Endobronşiyal obstrüksiyon derecesi ve patolojik bulgular ile bronş lavajı mikrobiyolojik inceleme sonuçları arasındaki ilişkiler araştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya 306 hasta dahil edildi. En sık görülen endobronşiyal obstrüksiyon şekli konsantrik daralma idi. Bronş lavajı örneklerinin %17,6’sında mikrobiyolojik incelemede üreme saptandı. En sık izole edilen mikroorganizmalar Mycobacterium tuberculosis ve Pseudomonas aeruginosa idi. Obstrüksiyon türü ile mikrobiyolojik üreme varlığı arasında anlamlı ilişki saptanmadı, ancak konsantrik daralma saptanan olgularda P. aeruginosa ve Staphylococcus aureus daha sıktı. Bronş lavajı örneklerinin mikrobiyolojik incelemesinde üreme saptanan olguların %53,9’unda üç ay içinde antibiyotik kullanımı öyküsü ve %24,1’inde hastane yatış öyküsü mevcuttu.
Sonuç: Obstrüksiyonun türü ile mikrobiyolojik incelemede üreme arasında anlamlı ilişki saptanmadı, ancak izole edilen bakteri türleri açısından anlamlı sonuçlar elde edildi. Endobronşiyal obstrüksiyonun benign veya malign bir nedene bağlı olmasının mikrobiyolojik inceleme sonuçlarını etkilemediği gösterildi.

7. 
COVID-19 Hastaları İçin Prognostik Faktörler ve Eozinofillerin Rolü
Prognostic Factors for COVID-19 Patients and Role of Eosinophils
Nuran Katgı, Pınar Çimen, Çağrı Atasoy
doi: 10.14744/IGH.2023.83584  Sayfalar 94 - 99
Amaç: Çalışmamızda koronavirüs hastalığı (COVID-19) olan hastalarda kan eozinofil düzeyinin hastalık şiddeti ile ilişkisi ve prognoza etkisinin araştırılması amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, 11 Mart 2020-15 Mayıs 2020 tarihleri arasında hastanemizde klinikte yatmış olan ve ayaktan başvuran gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile tanısı doğrulanmış 434 COVID-19 hastası dahil edildi.
Bulgular: Lenfosit sayısı, eozinofil sayısı ve yüzdesinin mortal grupta anlamlı şekilde düşük olduğu görüldü (sırasıyla p=0,004, p=0,043, p<0,001). Kan C-reaktif protein (CRP) değeri de mortal grupta yüksek saptandı (p<0,001). Radyolojik bulgulara bakıldığında plevral efüzyonun eşlik ettiği tabloların daha mortal seyrettiği görüldü (p<0,001). Ayrıca mortal seyreden hastalarda anlamlı şekilde daha fazla lob tutulumu (ortalama 4,5) gözlendi (p=0,009). Çok değişkenli lojistik regresyon analizi sonuçlarına göre 50-64 yaş aralığı (p=0,028), nefes darlığı (p=0,011), bulantı kusma (p=0,007) şikayetlerinin olması, kan tablosunda eozinofil sayı ve yüzdesindeki düşüklük (p=0,001) ve radyolojik bulgularda plevral efüzyonun (p=0,026) eşlik ettiği durumlar mortalite için önemli risk faktörleri olarak belirlendi.
Sonuç: COVID-19 hastalarında başlangıçta lenfopeni ile birlikte eozinopeni ve CRP yüksekliğinin eşlik etmesi kötü prognoz göstergesi olup, mortalite ile ilişkili bulundu.

OLGU SUNUMU
8. 
İzole Tüberküloz Lenfadenite Bağlı Şilotoraks
Chylothorax due to Isolated Tuberculous Lymphadenitis
Arif Ateş, Hıdır Esme
doi: 10.14744/IGH.2023.81994  Sayfalar 100 - 102
Tüberküloz, tıptaki gelişmelere rağmen günümüzde de önemli bir sağlık problemidir. Bunların %20’si başta lenf bezi ve plevra olmak üzere akciğer dışı tüberkülozdur. Gelişmiş ülkelerde nadir görülse de bazı ülkelerde tüberküloz lenfadenit ve buna bağlı şilotoraks görülebilmektedir. Bu yazıda, şilotoraks nedeniyle opere edilen bir hastanın tüberküloz lenfadenit tanısı alması üzerine bu konudaki farkındalığın artırılması amaçlandı.

9. 
Tüberkülozun Eşlik Ettiği Pnömokonyoz Olgusu
A Case of Pneumoconiosis Accompanied by Tuberculosis
Serhat Özgün, Adem Koyuncu, Gülden Sarı, Cebrail Şimşek
doi: 10.14744/IGH.2023.03411  Sayfalar 103 - 106
Silikozis, dünya genelinde en yaygın mesleki akciğer hastalığı olup Mycobacterium tuberculosis enfeksiyonu ile birlikteliğine sık rastlanmaktadır. Silikozis hastalarının, sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında akciğer tüberkülozu gelişme riski 3 ile 39 kat arası; akciğer dışı tüberküloz gelişme riski de 3,7 kat daha yüksek bulundu. Altmış iki yaşındaki erkek hasta kliniğimize 4 yıldır devam eden sağ göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Meslek öyküsünde 30 yıl boyunca kurşun ve çinko çıkarılan madende kazmacı, lağımcı olarak çalıştığı, dinamit ile patlatma işi yaptığı ve 2013 yılında emekli olduğu öğrenildi. Öz geçmişinde 2018 yılında öksürük ve balgam şikayeti ile göğüs hastalıkları polikliniğinde değerlendirildiği, balgam asido dirençli basil pozitif olarak gelmesi üzerine, antitüberküloz tedavi aldığı öğrenildi. Bu yazıda, akciğer tüberkülozu ile prezente olan, radyolojik olarak yumurta kabuğu kalsifikasyonunun eşlik ettiği bir pnömokonyoz olgusu sunuldu.

LookUs & Online Makale