ORIGINAL ARTICLE | |
1. | GOLD 2017 RAPORUNA GÖRE KOAH HASTALARININ EVRELERİNDEKİ DEĞİŞİMLER VE BRONKODİLATÖR İLAÇ SEÇİMİ ÜZERİNE ETKİSİ CHANGES IN THE STAGES OF COPD PATIENTS AND EFFECT ON BRONCHODILATOR DRUG SELECTION ACCORDING TO GOLD 2017 REPORT Filiz GÜLDAVAL, Ceyda ANAR, Melike YÜKSEL YAVUZ, Eylem YILDIRIM, İbrahim Onur ALICI, Melih BÜYÜKŞİRİN, Gülru POLAT, Gülistan KARADENİZSayfalar 1 - 6 Amaç: GOLD 2017 kriterlerine göre KOAH hastalarının ABCD evresindeki değişiklik oranını araştırmayı ve bu değişikliklerin tedavide bronkodilatör ilaç seçimine etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem ve Gereç: Çalışmaya Şubat 2017 - Mayıs 2017 tarihleri arasında KOAH tanısı ile polikliniğe başvuran 100 hasta dahil edildi. GOLD 2011 ve 2017’deki sınıflama kriterleri kullanılarak hastalar sınıflandırıldı. Bunun için yıllık alevlenme sayısı, dispne skorlaması, FEV1 % düzeyi değerlendirildi. Hastalar söz konusu kriterler kullanılarak ABCD sınıflamasına uygun şekilde gruplandırıldı. Her gruptaki hastaların kullandığı ve halen kullanmakta olduğu ilaçlar kaydedildi. Bulgular: Sınıflandırmada FEV1 değerini içeren GOLD'a göre, A, B, C ve D evrelerinde KOAH hastalarının oranı sırasıyla% 8,% 10,% 14,% 68 idi. GOLD 2017 güncellemesine göre (FEV1 değeri olmayan), hastaların evreleri sırasıyla% 19,% 30,% 2 ve% 49 idi. İki sınıflama arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (p: 0,002). Evreleme sistemindeki FEV1 değerini içeren sınıflamaya göre tedavi seçiminde, iki evreleme sistemi arasındaki tedavi seçimleri için istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı (p: 0.000). Sonuç: Bu çalışma, GOLD 2017 güncellemesine göre D ve C gruplarında hasta sayısının azalmasına bağlı olarak kombine preparatların (özellikle inhale steroidlerin) kullanımının azaldığını ve LAMA veya LABA ile monoterapinin arttığını göstermiştir. |
2. | İZMİR’DE ÜÇÜNCÜ BASAMAK BİR HASTANEDE ACİNETOBACTER BAUMANNİİ’YE BAĞLI VENTİLATÖR İLE İLİŞKİLİ PNÖMONİ OLGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF CASES WITH VENTILATOR-ASSOCIATED PNEUMONIA CAUSED BY ACINETOBACTER BAUMANII AT A TERTIARY CARE HOSPITAL IN IZMIR Sabri ATALAY, Tuba KIŞ, Ufuk SÖNMEZ, Gürsel ERSAN, Şükran KÖSESayfalar 7 - 14 Amaç: Ventilatör ile ilişkili pnömoni (VİP)’ler önemli bir morbidite ve mortalite nedenidirler. Son veriler gösteriyor ki; Ülkemizde ve dünyada Acinetobacter baumannii (A. baumannii) önemli bir VİP patojenidir. Bu çalışmada YBÜ’de A.baumannii’ye bağlı VİP gelişen olgulardaki risk faktörlerinin, altta yatan hastalıkların, etken mikroorganizmanın çeşitli antibiyotiklere duyarlılık oranlarının, tedavi yanıtının ve tedavi yanıtını etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereç: Çalışmada YBÜ’de VİP tanısı konan ve derin trakeal aspirasyon (DTA) kültüründe A. baumannii üreyen hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya A. baumannii’ye bağlı VİP tanısı konulan toplam 43 olgu dahil edilmiştir. Olguların yaş ortalaması 66.8 (19-99) yıl, 25’i (%58) erkektir. Hastalarda herhangi bir kronik hastalık bulunma oranı %69.8 ve son 1 ay içinde antibiyotik kullanım oranı %95.3 olarak belirlenmiştir. En yüksek duyarlılık saptanan üç antibiyotik sırasıyla; %81.8 ile kolistin, %32.4 ile levofloksasin ve %11.6 ile tigesiklin olarak tespit edilmiştir. Tedavi sonuçları değerlendirildiğinde; 18 (%41.9) olguda kür sağlanırken, beş olguda (%11.6) nüks gelişmiş, 20 (%46.5) olgu ise eksitus olmuştur. Klinik gidiş ile beslenme şekli, antibiyotik kullanım öyküsü, PPİ kullanımı, MV uygulanma süresi, tanı anındaki lökosit ve CRP düzeyi, cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Sonuç: Sonuç olarak çalışmamızda; A. baumannii’ ye bağlı VİP gelişiminin ileri yaşta, kronik hastalığı olan kişilerde geliştiği, uygulanan kombine antibiyotik tedavisine rağmen mortalitenin hala yüksek olduğu tespit edilmiştir. |
3. | SİGARA BAĞIMLILARINDA DEPRESYON, UMUTSUZLUK VE ANKSİYETE DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ THE DETERMINATION OF RELATIONSHIP BETWEEN LEVELS OF DEPRESSION, HOPELESSNESS AND ANXIETY IN SMOKING ADDICTS Burcu ÇAYKARA, Rujnan TUNA, Zuhal Aydan SAĞLAM, Halime Hanım PENÇESayfalar 15 - 23 Amaç: Sigara bağımlılığı günümüzün en önemli bir sağlık sorunlarından biridir. İnsan sağlığını olumsuz etkilemekte ve ölümcül sonuçlara neden olmaktadır. Çalışma sigara bağımlılarında anksiyete, umutsuzluk ve depresyon düzeylerinin belirlenmesi ve sigara bağımlılığıyla anksiyete, umtsuzluk ve depresyon arasındaki ilişkinin ortaya konması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem ve Gereç: Araştırma 01.05.2017-01.11. 2017 tarihleri arasında İstanbul’da bir devlet hastanesinde, sigara bırakma birimine başvuran 109 bağımlıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma verileri Bilgi Formu, Fageström Nikotin Bağımlılık Testi, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği, Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği ve Beck Umutsuzluk Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler IBM SPSS Statistics 22,0 paket programı ile analiz edilmiştir. Verilerin analizinde betimleyici ve nonparametrik testler ve korelasyon analizleri kullanılmıştır. Bulgular: Örneklemin %78,9’unu erkek ve %21,1’ini kadınlar oluşturmaktadır. Çalışma kapsamına alınan örneklemin yaş ortalaması 37,10±11,32, günlük tükettiği ortalama sigara sayısı 22,74±11,81 ve sigara içme süresi 19,84±11,59 yıl olarak bulunmuştur. Çalışmada sigara bağımlılarının normal düzeyde umutsuzluk yaşadığı, minör ve hafif düzeyde anksiyete, hafif düzey depresyon ve orta düzeyde sigara bağımlısı oldukları belirlenmiştir. Ayrıca yaş ve cinsiyetin sigara kullanımına etkisi incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p? 0,05). Sonuç: Sigara bağımlılarının aksiyete, depresyon, bağımlılık, umutsuzluk düzeyleri aralarında anlamlı ilişki olduğu (p? 0,01) belirlenmiştir. Sigara bağımlılarının anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeylerinin azaltılmasına yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi önerilebilir. |
4. | KARDİYAK KO-MORBİDİTESİ OLMAYAN OBSTRÜKTİF UYKU APNE SENDROMLU HASTALARDA SOL VENTRİKÜL FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ASSESSMENT OF THE LEFT VENTRICULAR FUNCTIONS IN OSAS PATIENTS WITHOUT CARDIAC CO-MORBIDITY Burcu Oktay ARSLAN, Hikmet FIRAT, Ramazan AKDEMİR, Sadık ARDIÇSayfalar 25 - 32 Amaç: Obstrüktif uyku apne sendromunun (OUAS) belirgin kardiyak hastalık ve hipertansiyon olmaksızın myokardiyal fonksiyonları etkileyebileceği öne sürülmektedir. Bu çalışmada hipertansiyon ve kardiyak ko-morbiditeleri dışlanan OSAS’lı hastalarda sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereç: OUAS ön tanısı ile hastanemiz uyku laboratuarına başvuran, koroner arter hastalığı myokard perfüzyon sintigrafisi ile dışlanan ve polisomnografik (PSG) tetkik ile OUAS tanısı alan 40 hasta çalışmaya dahil edildi. Kardiyak hastalık öyküsü ve risk faktörü bulunmayan, OUAS tanısı PSG tetkiki ile dışlanan 16 olgu ise kontrol grubunu oluşturdu. Tüm hastalara 2 boyutlu transtorasik ekokardiyografik tetkik uygulandı. Hasta ve kontrol grubu arasında ekokardiyografik parametreler açısından farklılıklar ve ekokardiyografik bulguların PSG sonuçları ile olan ilişkisi değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya 56 vaka (16 kadın, 40 erkek) dahil edildi. Hasta ve kontrol grubu arasında yaş, cinsiyet, sigara içimi, beden kitle indeksi yönünden anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Ekokardiyografik parametreler değerlendirildiğinde; diyastol sonu sol ventrikül çapı (LVIDD) (p=0.01), sol atrium çapı (LAD) (p=0.008), aort çapı (AD) (p=0.006), stroke volüm (SV) (p=0.03) OSAS’lu hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek tespit edildi. Yapılan korelasyon analizinde AHI ile LVIDD, LAD, SV ve AD arasında ilişki tespit edilmedi (p>0.05). Bununla birlikte uykuda %90’ın altında geçirilen desaturasyon süresi ile LVIDD (p:0.02, r.0.347) ve SV (p:0.01, r:0.376) arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon tespit edildi. Sonuç: OUAS’lu hastalarda sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluğu, uykuda hipoksik geçirilen süre ile ilişkili görünmektedir. Ekokardiyografik tetkik ile diyastolik fonksiyon bozukluğu tespit edilen ancak kardiyak yönden ek sorunu bulunmayan olgular OUAS açısından değerlendirilmelidir. |
5. | PRİMER SPONTAN PNÖMOTORAKS NÜKSÜNE VÜCUT KİTLE İNDEKSİ ETKİLİ MİDİR DOES BODY MASS INDEX HAVE IMPACT ON PRIMARY SPONTANEOUS PNEUMOTHORAX RECURRENCE H.Volkan KARA, Ezel ERŞEN, Burcu KILIÇ, Beyza GENÇ, Mehlika İŞCAN, Akif TURNASayfalar 33 - 39 Giriş: Primer Spontan Pnömotoraks (PSP), altta yatan bir akciğer hastalığı olmaksızın plevral boşlukta serbest hava birikmesidir. PSP de başarılı tedaviye rağmen %60’lara ulaşan nüks oranları bildirilmiştir. Vücut kitle indeksi (VKİ) skorlamasına göre 18,5 den düşük değerler zayıf vücud yapısı olarak tanımlanmıştır ve bunun PSP nüksünü arttırdığı düşünülmektedir. Bu çalışmamızda VKİ’nin 18,5 den düşük olmasının PSP hastalık nüksüne etkisi incelenmiştir. Hastalar-Metod: Ocak 2002- Aralık 2015 yılları arasında PSP tanısı almış, hastaların kayıtları incelendi. Nüks olan ve olmayan hastaların verileri kıyaslandı VKİ, 18,5’ den küçük ve büyük olma durumu ile ilişkisi değerlendirildi. Sonuçlar: Yüzondört hastanın %88,6’sı (n=101) erkekti. Ortalama yaş 24,7 ±4,3 yıl (18-30), boy 176,8 ± 6,5 cm (160-193), ağırlık 66,4 ± 6,6 kg (43-90) ve VKİ 21,2 ± 3,7 (14,4-25) olarak hesaplandı. Nüks hasta sayısı 42 ( %36,8) nüks olmayan hasta sayısı 72 (73,2%) idi. Her iki grubun yaş ve ağırlık ortalamaları, sigara kullanım durumları kıyaslandığında sonuçları istastiksel olarak anlamlı bulundu (tüm değişkenler için p=0,001). Bu grupların VKİ ortalamaları (nüks 20,8 ± 3,1, nüks olmayan 21,5 ± 3,7) arasında istatiksel olarak fark bulunmadı (p=1). VKİ ne gruplamada (<18,5 ve >18,5) ortalama yaş, boy, ağırlık ortalama değerleri istatistiksel olarak anlamlı olarak hesaplandı. Toplam dren kalış süresi (4,2±2,1gün vs 4,3±1,9 gün) ve hastanede yatış süreleri (5,1±1,2 gün vs 5,3±1,6 gün) arasında fark saptanmadı (p= 1 ve p= 1). Tartışma: Çalışmamız, düşük VKİ’ nin PSP nüksüne ve tedavi sonuçlarına etkisi olmadığını göstermiştir. Eşlik eden diğer faktörler (örn.sigara içimi) nükse etki edebilir. Bu nedenle hastalara taburculuk esnasında bu veriler ışığında bilgilendirme yapılması uygun olacaktır. |
6. | ENDOBRONŞİYAL ULTRASONOGRAFİ ESNASINDA TESADÜFİ BİR TANI: İKİ TARAFLI PULMONER ARTER EMBOLİSİ A COINCIDENTAL DIAGNOSIS ON ENDOBRONCHIAL ULTRASONOGRAPHY: BILATERAL PULMONARY ARTERIAL EMBOLISM Gamze GÖKER, Ahmet Emin ERBAYCU, Sami DENİZ, Dursun ALİZOROĞLUSayfalar 41 - 45 Endobronşiyal ultrasonografi (EBUS) sırasında nadiren, görüş alanı içindeki damarsal yapıları ilgilendiren lezyonlara da teşhis konulabilmektedir. Yetmiş bir yaşında erkek hasta nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Akciğerdeki kitle lezyonuna daha önce standard fiberoptik bronkoskopi ile teşhis konulamamıştı. Hastaya tanısal ve evreleme amaçlı konveks prob EBUS yapıldı. İşlem sırasında pulmoner arter sağ ana dal başlangıcında duvara kısmen yapışık ve lumen içinde hareketli oluşum izlendi. Hastaya trans torasik iğne biyopsisi ile akciğer adenokarsinomu teşhisi konuldu. Ventilasyon ve perfüzyon sintigrafisi ile bilateral pulmoner arter embolisi tanısı teyid edildi. EBUS işlemi sırasında, özellikle vasküler yapıları ilgilendiren tesadüfi tanılar karşımıza çıkabilmektedir. Özellikle akciğer kanserli hastalarda pulmoner arter dallarının dikkatli incelenmesi önemlidir. |
7. | EXON 19 DELESYONU SAPTANAN SKUAMOZ HÜCRELİ AKCİĞER KARSİNOMU’NDA AFATİNİB TEDAVİSİ: OLGU SUNUMU AFATINIB TREATMENT IN SQUAMOUS CELL LUNG CARCINOMA WITH EXON 19 DELETION: CASE REPORT Berna KÖMÜRCÜOĞLU, Eylem YILDIRIM, Pınar GÜRSOY, Deniz NART, Murat AKYOLSayfalar 47 - 50 Altmış altı yaşında sigara içme öyküsü olan erkek hasta öksürük, halsizlik, kilo kaybı ve kol ağrısı yakınmalarıyla başvurdu. Hastanın çekilen akciğer grafisinde sol alt zonda homojen dansite artımı izlendi. Toraks bilgisayarlı tomografide sol alt lobda lobüle konturlu kitlesel lezyon saptandı. Endobronşial biyopsi ve transbronşial iğne aspirasyon biyopsi ile skuamoz hücreli akciğer karsinomu tanısı aldı. Evrelemede beyin, kemik ve karaciğer metastazı saptandı. Hasta evre 4 skuamoz hücreli akciğer karsinomu- multipl uzak metastaz alanı M1b olarak evrelendi. Beyin metastazı için kranial radyoterapi planlandı. Hasta önerilen sistemik kemoterapiyi kabul etmedi. Patolojik preparatların genetik analizlerinde exon 19 delesyonu pozitif saptanması üzerine afatinib tedavisine başlandı. Tedavinin 3. ve 6. ayındaki değerlendirmede, hastanın primer kitlesi ve beyin metastazında bariz regresyon izlendi. Hastada aralıklı baş dönmesi ve halsizlik yakınması dışında ciddi herhangi bir ilaç yan etkisi izlenmediği görüldü. Ancak tedavinin 8. ayında baş ağrısı ve ani bilinç kaybı gelişen hastanın eksitus olduğu öğrenildi. |
8. | NADİR GÖRÜLEN BİR OLGU: PULMONER HYALİNİZE GRANÜLOM A RARE CASE: PULMONARY HYALINIZE GRANULOMA Ferdane Melike DURAN, Hıdır ESMESayfalar 51 - 53 Altmış iki yaşındaki bayan hasta, tesadüfen çekilen akciğer grafisinde patoloji tespit edilmesi üzerine ileri inceleme ve tanı amaçlı yatırıldı. Toraks Bilgisayarlı Tomografisinde (BT) yaygın metastatik nodüler görünümden bahsedilmesi nedeniyle yaptırılan transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisi (TTİİAB) ile pulmoner hyalinize granülom (PHG) tanısı konuldu. PHG pulmoner nodüllerin ayırıcı tanısına giren, akciğerin fibrotik bir lezyonudur. Etyolojisi tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte infeksiyon ve otoimmün bir olaya karşı gelişmiş abartılı bir immün yanıt üzerinde durulmaktadır. Genellikle orta yaşta tesadüfen tespit edilebildiği gibi hastalar respiratuvar semptomlarla da başvurabilir. Histopatolojisinde hyalinize kollajen ve kollajenin dağılım paterni tanısal bir öneme sahiptir. Hastaların çoğu benign klinik seyirli olmasına rağmen ilerleyici hastalığa sahip semptomatik hastalarda glikokortikoid uygulaması faydalı olmaktadır. PHG olgusu ender görülen bir patoloji olması, malignite dahil pulmoner nodüllerin ayırıcı tanısında akılda tutulması gereken bir antite olması nedeniyle sunuldu. |
9. | SWYER-JAMES-MACLEOD SENDROMU: TEK TARAFLI HİPERLÜSENSİ NEDENİ, NADİR BİR OLGU SWYER-JAMES-MACLEOD SYNDROME: CAUSE OF UNILATERAL HYPERLUCENCY, A RARE CASE REPORT Merve KESKİN, Gülru POLAT, Gülistan KARADENİZ, Enver YALNIZ, Aysu AYRANCISayfalar 55 - 59 Swyer-James-MacLeod Sendromu (SJMS), bronşiyal hava yolu tıkanması olmadan tek akciğer lobunun havalanma fazlalığı ile hiperlüsen görünüm ve azalmış vaskularite ile karakterize radyolojik bir durumdur. Nadir görülmesi, tek taraflı hiperlüsensi nedeni olarak akılda tutulmasını vurgulamak amacıyla olguyu sunduk. Yirmi dokuz yaşında bayan hasta göğüs ağrısı yakınması ile acil servise başvurdu. Çekilen postero-anterior (PA) göğüs filminde sol hemitoraksta belirgin hiperlüsensi ve volümde azalma görüldü. Toraks bilgisayarlı tomografide sağ ana pulmoner arter ve sağ akciğer vaskülaritesi normal görünümdeyken, sol ana pulmoner arter hipoplazik ve dalları normalden ince görünümdeydi. Perfüzyon sintigrafisinde yaygın perfüzyon defekti mevcuttu. Ventilasyon sintigrafisindeki lezyonlar perfüzyon sintigrafisi ile uyumlu idi. Hastaya mevcut bulgularla Swyer-James-Macleod Sendromu (SJMS) tanısı konuldu. SJMS, prognozu var olan bronşektazinin şiddetinin belirlediği değişken klinik gidişi olan postinfektif obliteratif bronşiyolittir. Atipik dağılımlı pulmoner amfizemi, tek taraflı hiperlüsensisi olan olgularda bu sendromdan şüphelenilmelidir. Tek başına göğüs filmi ile tanı atlanabilir, şüphelenildiğinde ileri tetkikler yapılmalıdır. SJMS ayırıcı tanıda düşünülmeli ve erkenden tanı konmalıdır ki uygunsuz tedavilerin önüne geçilebilsin, uygun tedavi ile prognoz iyileştirilsin. |
10. | KARACİĞER METASTAZI İLE SEYREDEN PRİMER AKCİĞER ADENOİD KİSTİK KARSİNOMU; ASTIM İLE İZLENEN OLGU PRIMARY PULMONARY ADENOID CYSTIC CARCINOMA WITH LIVER METASTASIS: FOLLOWED BY DIAGNOSIS OF ASTHMA Gülru POLAT, Gülistan KARADENİZ, Aysu AYRANCI, Filiz GÜLDAVAL, Fatma DEMİRCİ ÜÇSULAR, Enver YALNIZSayfalar 61 - 66 Adenoid kistik karsinom (AKK) adenokanserlerin bir varyantı olarak kabul edilir ve farklı histopatolojik ve klinik özelliklere sahiptir. AKK çoğunlukla tükrük bezlerinden kaynaklanır. Daha nadir olarak da meme, deri, serviks, üst sindirim sistemi ve akciğerden de köken aldığı görülmüştür. Akciğerin primer AKK’sı nadir görülür ve tüm akciğer kanserlerinin %0.04- 0.2’sidir. Klinikte pulmoner AKK’nın nadir bildirilmesinin yanında uzak metastazı olanlar daha da nadir olarak bildirilmiştir. 63 yaşında bayan hasta 3 yıldır astım tanısı olup son bir aydır nefes darlığı, öksürük, balgam yakınmalarında artış olmuş. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sağ ana bronşu dıştan bası ile daraltan yumuşak doku dansitesi, sağ alt lobda konsolidasyon-obstrüktif pnömoni ve sağ plevral sıvı bulguları izlenmesi üzerine ileri tetkik ve tedavi için hastanemize yönlendirilmiş. Bronkoskopi yapılan olgunun transbronşiyal ince iğne aspirasyon biyopsi (TBİİAB) sitolojisi malign olup endobronşiyal biyopsi AKK olarak geldi. Karaciğer parankiminde en büyüğü yaklaşık 7cm çaplı birbiri ile birleşme eğilimindeki hipodens lezyonlarda artmış florodeoksi glukoz (FDG) tutulumu (SUVmax: 10.3) mevcuttu. Evre 4 olması nedeniyle hastaya cerrahi düşünülemedi, kemoterapi başlandı. AKK genellikle yavaş büyüyen bir tümör olarak bilinmekle birlikte hızla yayılabilir. Olguyu astım tanısı koymadan önce detaylı incelemenin yapılması gerekliliğine ve AKK tanısındaki gecikmenin hastalığın ilerlemesinde ve ileri evrelere geçmesine neden olabileceğine dikkat çekmek için sunmaya uygun bulduk. |