ORIGINAL ARTICLE | |
1. | TRAKYA ÜNÜVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI SERVİSİ'NDE 15 YILLIK SÜREÇTE YATIRILARAK İZLENEN PLEVRAL EFÜZYONLU HASTALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF PLEURAL EFFUSION PATIENTS Ebru ÇAKIR EDİS, Ülker YILMAM, Tuncay ÇAĞLAR, Gündeniz ALTIAYSayfalar 51 - 57 Plevral efüzyon gö ğüs hastalıkları pratiklerinde sık karşılaşılan problemlerden biridir. Bu çalışmada kliniğimizde yatırılarak izlenilen plevral efüzyonlu hastalarda etyoloji ve tanı yöntemlerini incelemeyi planladık. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği'nde 1992-2007 tarihleri arasında plevral efüzyon tetkik nedeniyle yatırılarak izlenilen 558 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların 227'si (%40.6) malignite, 168'i (%30.1) tüberküloz plörezi, 89'u (%15.9) parapnömonik efüzyon, 14'ü (%2.5) konjestif kalp yetmezliği olarak değerlendirildi. Kırk beş hastaya ise (%8.1) tanı konulamamıştı. Plevral efüzyonlu hastaların 137'sine (%24.6) plevra biyopsisi, 98'ine (%17.6) bronkoskopi, 8'ine (%1.4) video torokoskopi ile tanı konulmuştu. On dört (%2.5) hasta önerilen invaziv girişimi kabul etmemişti. Malignite olarak izlenilen 227 hastanın 188'ine (%82.8) invaziv girişimler ile tanı konuldu. On dokuzuna (%8.4) uygulanan invaziv işlemler ile tanı konulamamıştır, yirmi (%8.8) hastaya ise invaziv işlem uygulanamamış olup değerlendirilmeleri klinik ve radyolojik olarak yapılmıştı. Kliniğimizde takip edilen plevral efüzyonlu hastaların yaklaşık %70'i malignite ve tüberküloz tanısı almıştı. Bu nedenle özellikle üçüncü basamak sağlık kurumlarında ileri yaşta efüzyonlu hastalarda ön planda malignite, genç yaş grubunda ise öncelikle tüberküloz plörezi düşünülmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istedik. |
2. | PULMONER TROMBOEMBOLİLİ OLGULARIMIZIN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF OUR PATIENTS WITH PULMONARY THROMBOEMBOLISM Esin YENTÜRK, Dilek KANMAZ, Firdevs ATABEY, Esin TUNCAYSayfalar 59 - 65 Günümüzde ciddi sağlık sorunlarından biri olan pulmoner tromboemboli de (PTE) hızlı tanı ve tedavi ile mortalite oldukça azalmaktadır. Kliniği özgül olmayan bu hastalığın tanısında klinik, radyolojik ve laboratuvar bulgularının birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Çalışmamızda PTE nedeni ile kliniğimizde interne edilen 65 hastanın klinik, radyolojik ve laboratuar bulguları incelendi. Tüm olgularda PA akciğer grafisi, arter kan gazları (AKG) ve D-dimer, ventilasyon perfüzyon (V/Q) sintigrafisi 61 (%93), alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografi (USG) 39 (%60), toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) 28 (%43) olguda bakıldı. Yaş ortalaması 51.4±14.5 (27-78) yıl olan, 65 (41 erkek, 24 kadın) hastanın semptom süresi 9.4±9.2 (1-35) gündü. En sık görülen semptom ani başlayan nefes darlığı (%92) idi. PTE için risk faktörü %83 (54/65) oranında görüldü. En sık radyolojik bulgular; lineer atalektazi %81 (53/65), diafragma elevasyonu %75 (49/65) iken, V/Q sintigrafisi %75 (46/61) yüksek, %12 (7/61) orta, %13 (8/61) düşük olasılıklı değerlendirildi. Doppler USG de; %64 (25/39) olguda akut ve subakut trombüs saptandı. Düşük ve orta olasılıklı V/Q sintigrafisi olan olguların hepsinde yüksek klinik olasılık ve yüksek D-dimer düzeyi mevcuttu. Olgularımız invazif olmayan yöntemlere dayalı algoritma ile PTE tanısı konularak tedavi edilmiştir. |
3. | SOLİTER PULMONER NODÜLLERDE CERRAHİ SURGERY IN SOLITARY PULMONARY NODULES Kenan Can CEYLAN, Şaban ÜNSAL, Özgür BÜLEN, Deniz AKPINAR, Onur AKÇAY, Ozan USLUER, Şeyda ÖRS KAYASayfalar 67 - 70 Soliter pulmoner nodül (SPN); yuvarlak, 1-3 cm boyutlu, atelektazi veya lenfadenopati bulunmayan soliter lezyonlar için kullanılır. Olguların %30-80Õinde malignite olması ve sık görülmesi nedeniyle erken tanı ve tedavi çok önemlidir. 1999-2009 yılları arasında klinik ve radyolojik olarak SPN tanısı ile opere edilen 107 olguyu kapsayan bu çalışmada, hastalar klinik ve operatif yöntemler açısından retrospektif olarak incelendi. Olguların 74'ü erkek (%69), 33'ü kadın (%31) idi. En sık uygulanan cerrahi yöntem wedge rezeksiyon olup malign olgu sayısı 55 (%51.4) idi (39 bronş karsinomu, 16 metastaz). Çalışmamızda mortalite yoktu. SPN'de cerrahi, tanı ve tedavi amaçlı uygun bir seçenektir. |
4. | AKCİĞER KANSERLİ HASTALARIN TEŞHİS ANINDAKİ SEMPTOMLARI: 3547 HASTANIN ANALİZİ SYMPTOMS OF THE PATIENTS WITH LUNG CANCER AT THE TIME Ahmet Emin ERBAYCU, Özgür BATUM, Mehmet GÜLPEK, Fevziye TUKSAVUL, Utku TAPAN, Özgür USLU, Salih Zeki GÜÇLÜSayfalar 71 - 76 Akciğer kanserinde hastaların %90'dan fazlası semptomatiktir ve bu semptomlar tümörün lokal, bölgesel, metastatik veya sistemik etkileri ile ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada akciğer kanserli hastaların teşhis anındaki semptomlarının ve bunların sıklıklarının ortaya konması amaçlanmıştır. Kasım-1998 ile Mayıs-2009 tarihleri arasında klinik ve poliklinikte teşhis koyulan akciğer kanserli hastalarğn kayıtları retrospektif olarak gözden geçirildi. Hastaların cinsiyeti, yaşı, histolojik / histopatolojik tümör hücre tipi ve hekime ilk başvuru anındaki semptomları sorgulandı. Çalışmaya 3383 (%95,4)'ü erkek, 164 (%4.6)'sı kadın, toplam 3547 hasta alındı. Hastaların yaş ortalaması 61.3 (25-94) yıl idi. Hastaların 3490 (%98.4)'üne histolojik / histopatolojik olarak ve 57 (%1.6)'sına radyolojik görünüm ile teşhis konulmuştu. Hastaların 3524 (%99.35)'i teşhis anında semptomatik olup, 23 (%0.65)'i rutin tarama veya başka bir sistem hastalığı incelemesi sırasında fark edilen asemptomatik hastalar idi. Hastalarda en sık saptanan semptomlar öksürük (%51.6), göğüs ağrısı (%44.2), nefes darlığı (%34.8), balgam çıkarma (%21), kilo kaybı (%19), hemop tizi (%14.1), halsizlik (%12.7) ve iştahsızlık (%10.7) idi. Hastaların %0.65'i asemptomatik idi. Akciğer kanserli hastaları teşhis öncesinde hekime başvurmaya zorlayan semptomlar diğer solunum sistemi hastalıklarında da sıkça görülen ve akciğer kanserine özel olmayan öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve balgam çıkarma gibi semptomlardır. Hastaların çok küçük bir kısmı asemptomatik olup, rutin tarama veya başka bir sistem hastalığı incelemesi sırasında fark edilmektedir. |
5. | KINANIN PULSE OKSİMETRE İLE ÖLÇÜLEN OKSİJEN SATURASYONUNA ETKİSİ THE EFFECT OF HENNA PASTE ON OXYGEN SATURATION READING OBTAINED BY PULSE OXIMETRY Elif TORUNSayfalar 77 - 80 Tırnaktaki kınanın pulse oksimetre ile ölçülen oksijen saturasyonuna etkisini araştırmayı amaçladık. Prospektif olarak 40 hasta incelendi. Tümü kadın olan çalışma populasyonunun yaş ortalaması 40±17 (14-77) yıl idi. Hastaların hepsinde tırnağın tamamını kaplayan kına mevcuttu. Hastalardan radial kan gazı alındı ve eşzamanlı olarak pulse oksimetre ile oksijen saturasyonu ölçüldü. Tüm ölçümler oda ısısında yapıldı ve aynı kan gazı cihazı ve pulse oksimetre cihazı kullanıldı. Kan gazı cihazı ile ölçülen oksijen saturasyonu ortalaması 96.8±1.3, pulse oksimetre ile ölçülen ortalama değer ise 96.3±1.6 olarak bulundu. Bu ölçümler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.157). Bu çalışmamız doğrultusunda kınanın pulse oksimetre ile ölçülen oksijen saturasyonunda major bir hataya neden olmadığı ve parmakta kına olması durumunda da parmaktan pulse oksimetre ölçümünün güvenle kullanılabileceği sonucuna vardık. |
6. | PNÖMONEKTOMİ LOJUNDA RADYOTERAPİYE SEKONDER GELİŞEN SARKOM RADIATION INDUCED SARCOMA OF THE PNEUMONECTOMY Nesrin KIRAL, Ali FİDAN, Sevda CÖMERT, Gülşen SARAÇ, Banu SALEPÇİ, Benan ÇAĞLAYANSayfalar 81 - 85 Radyasyonun sebep olduğu s arkomlar nadir görülen geç komplikasyonlardır. Genellikle tedaviden 5-10 yıl sonra gelişir. Radyasyonun yol açtığı solid tümörlerin Hodgkin hastalığı, meme kanseri ve prostat kanseri tedavisi için radyoterapi alan hastalarda görüldüğü rapor edilmiştir. Bununla birlikte akciğer kanserinin radyoterapi ile tedavisinin ardından gelişen sarkom vakaları literatürde sayılıdır. Skuamöz hücreli akciğer karsinomu tanısı ile pnömonektomi ameliyatı yapılmış, radyoterapi uygulanan ve bu tedaviden 15 yıl sonra sağ omuz ağrısı ile başvuran hastanın, bilgisayarlı toraks tomografisinde pnömonektomi lojunda kalsifiye kitle lezyon saptandı. Transtorasik true-cut biyopsi sonucu sarkom olarak rapor edildi. Bu vakayı, pnömonektomi lojunda radyoterapiye sekonder sarkom gelişmesi ve nadir görülmesi sebebi ile yayınlamayı uygun gördük. |
7. | GÖĞÜS DUVARI YUMUŞAK DOKUSUNDAN KAYNAKLANAN DEV MALİGN FİBRÖZ HİSTİOSİTOM GIANT MALIGNANT FIBROUS HISTIOCYTOMA ORIGINATING FROM THE SOFT TISSUES OF THE CHEST WALL Özgür SAMANCILAR, Kadir Hakan KAYABAŞ, Haluk MIDOĞLU, Şehnaz EMÜL SAYHANSayfalar 87 - 90 Malign fibröz histiositom (MFH) nadiren göğüs duvarı bölgesinden kaynaklanır. Lokal nüks ve uzat metastaz oranÝ oldukça yüksektir. Bu çalışmada, sağ skapular bölge cilt altı yumuşak dokusundan köken alan MFH olgusu sunulmaktadır. Tümör üzerindeki cilt ile birlikte en-blok rezeke edildi. Frozen inceleme sonucunun malign, muhtemelen sarkom, ve cerrahi sınırların salim olarak bildirilmesi üzerine oluşan defekt sağ uyluk lateralinden alınan kısmi kalınlıkta deri grefti ile rekonstrükte edildi. Histopatolojik inceleme sonucu 18x14x7cm boyutlarında pleomorfik tip malign fibröz histiositom olarak bildirildi. Cerrahi sınırlarda tümör izlenmedi. Adjuvan radyoterapi uygulandı. Hasta postoperatif beşinci ayda nükssüz olarak izlenmektedir. Bu çalışmadaki olgu, bu tümörün göğüs duvarı bölgesinden nadir olarak kaynaklanması ve oldukça büyük boyutlara ulaşması nedeniyle sunulmaktadır. |
8. | GÖĞÜS DUVARINDA PLEVRAL EFÜZYON SONRASI GÖRÜLEN TÜBERKÜLOZ SOĞUK ABSESİ TUBERCULOUS COLD ABSCESS OF CHEST WALL AFTER PLEURAL EFFUSION Dilaver TAŞ, Nejat Tezer HAZNEDAROĞLU, Oğuzhan OKUTAN, Faruk ÇİFTÇİ, Erdoğan KUNTER, Zafer KARTALOĞLUSayfalar 91 - 94 irmibir yaşında erkek hasta sağ yan ağrısı yakınması ile hastanemize yatırıldı. Hastanın çekilen P/A akciğer grafisinde sağ kostofrenik sinüs küntlüğü saptandı. Toraks ultrasonografi (USG) ile plevral efüzyonun yeri işaretlenmesine rağmen plevral ponksiyon ile sıvı alınamadı. Bir ay sonra hastada sağ lateral göğüs duvarında şişlik gelişti. Toraks USG eşliğinde lezyona ponksiyon yapıldı. Yaklaşık 5 cc apse alındı. Mikrobiyolojik incelemede asidorezistan basil (ARB) saptandı. Daha sonra ARB kültürü pozitifdi. Altı aylık dörtlü antitüberküloz tedavi sonrası lezyon kayboldu. Tüberküloz soğuk absesi tanısı konan olgu, nadir görülmesi nedeniyle literatür eşliğinde tartışıldı. |
9. | İZONİAZİD PROFLAKSİSİ ALTINDA TNF-? BLOKER TEDAVİ UYGULANMASINA BAĞLI GELİŞEN TÜBERKÜLOZ PLÖREZİ OLGUSU A CASE OF TUBERCULOSIS PLEURITIS ASSOCIATED WITH THE TREATMENT OF TNF-? BLOCKER UNDER ISONIAZIDE PROPHYLAXIS Emrah BATMAZ, Tuncay ÇAĞLARSayfalar 95 - 99 Anti-TNF-? antikor tedavisi için günümüzde onaylanmış endikasyonlar artmaktadır. Bu tedavinin yan etkilerinden biri de latent tüberküloz enfeksiyonun reaktivasyonudur. Olgumuz 49 yaşında bayan hasta 15 yıldır ankilozan spondilit tedavisi görmekte olup. 2003 yılından bu yana TNF-? ?bloker (infliximab) tedavisi kullanmaktaydı. 2003 yılındaki tüberkülin deri testi ölçümünün 11 mm olması nedeniyle 9 ay süreyle izoniazid proflaksisi almıştı. Beş yıl sonra konsulte edilen hastada plöretik göğüs ağrısı mevcuttu. Akciğer grafisinde parankim normal olup solda plevral efüzyon mevcuttu. Torasentezle alınan eksuda niteliğindeki sıvıda adenozin deaminaz düzeyi 125 U/L olarak saptandı. Başlanan dörtlü anti tüberküloz tedavi sonrası birinci ayda çekilen kontrol toraks BT'de plevral efüzyonda tam düzelme izlendi. Tedaviye yanYt alYnan hasta TNF-? bloker tedavisine sekonder gelişen tüberküloz plörezi olarak tanı aldı. İzoniazid proflaksisi almış olmasına rağmen tüberküloz plörezi gelişen olgumuzu literatürlerde ender rastlanması ve izoniazid proflaksisi alan adenohastalarda da tüberküloz reaktivasyonu olabileceğini ve bunun plevral efüzyon şeklinde ortaya çıkabileceğini göstermesi bakımından sunmayı uygun bulduk. |
10. | EFOR DİSPNESİNİN NADİR NEDENİ: SWYER JAMES (MC LEOD) SENDROMU THE RARE CAUSE OF EFFORT DYSPNEA: SWYER JAMES (MC LEOD) SYNDROME Erol ŞENTÜRK, Aydanur EKİCİ, Emel BULCUN, Mehmet EKİCİ, Tülay KARAKOÇ, Gökhan TİRELİ, Volkan ALTINKAYASayfalar 101 - 105 Swyer James ya da Mc Leod Sendromu; unilateral hiperlüsen akciğer, hacim kaybı, mediastinal şift ve etkilenen tarafta daha küçük hiler gölge izlenmesi ile karakterize nadir bir hastalıktır. Pulmoner emboli, perfüzyon bozukluğu yapan diğer hastalıklar ve efor dispnesi yapan bazı hava yolu hastalıkları ile karışabilir. Bir kaç yıldır başka merkezlerde astım tanısı ile takip edilen 41 yaşında kadın olgu Swyer James Sendromu tanısı ile literatür bilgileri eşliğinde tartışıldı. |