ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 21 (3)
Cilt: 21  Sayı: 3 - 2007
ORIGINAL ARTICLE
1.
ÇEŞİTLİ HASTA ÖRNEKLERİNDEN SOYUTULAN STREPTOCOCCUS PNEUMONIAE KÖKENLERİNDE ANTİBİYOTİK DİRENÇ ORANLARI: RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRME (2006-2007)
ANTIBIOTIC RESISTANCE RATES OF S. PNEUMONIA ISOLATES RECOVERED FROM VARIOUS CLINICAL SAMPLES: A RETROSPECTIVE EVALUATION (2006-2007)
Meral COŞKUN, Ayriz T. GÜNDÜZ, Can BİÇMEN, Güneş ŞENOL, Serir AKTOĞU ÖZKAN
Sayfalar 47 - 52
Bu çalışmada, 2006 ve 2007 yıllarında, İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarında soyutulan S. pneumoniae kökenlerinin penisilin ve diğer antibiyotiklere karşı direnç oranları araştırıldı ve retrospektif olarak değerlendirildi. Kültür sonucu S. pneumoniae olarak saptanan toplam 246 örnek (121 balgam, 95 bronş aspirasyon, 11 derin trakeal aspirasyon, 11 plevra, 4 hemokültür, 3 BAL, ve 1 boğaz) değerlendirmeye alındı. Kısaca, her örnek için mikroskopik boyalı inceleme, kültür ve antibiyogram işlemleri yapıldı. Penisilin duyarlılığının değerlendirmesinde, disk difüzyon yöntemiyle oksasilin duyarlılığı incelendi. Oksasilin dirençli (zon çapı ?19 mm) olan örnekler, penisilin yönünden E-test yöntemiyle MİK değerlerinin saptanması için çalışmaya alındı. Penisilin MİK değerleri ?0.06 µg/mL olan kökenler duyarlı, 0.12-1.0 µg/mL olan kökenler orta duyarlı (düşük düzey dirençli) ve ?2.0 µg/mL olan kökenler yüksek düzey dirençli olarak kabul edildi. Toplam 246 S. pneumoniae kökeninde disk difüzyon yöntemiyle 138 köken (%56) penisiline duyarlı (oksasilin zon çapı ?20 mm) iken, 108 kökende (%44) oksasilin zon çapı ?19 mm olarak bulundu. MİK değerleri araştırılan toplam 108 kökende, 97 köken (%39.5) orta duyarlı (düşük düzey dirençli) (MİK 0.06- 1 µg/mL), 11 köken (%4.5) ise yüksek düzey penisilin dirençli (MİK ? 2.0 µg/mL) olarak bulundu. Diğer antibiyotiklere karşı direnç oranları eritromisin, klindamisin, trimetoprim/sulfometksazol, tetrasiklin, kloramfenikol ve kinolonlar için sırasıyla, %35.1, %29.9, %62.0, %20.1, %6.3 ve %11.3 olarak saptandı. Sonuç olarak, bu verilere göre hastanemizde genel olarak penisilin ve diğer antibiyotiklere direnç oranları literatürde bildirilen direnç oran aralıkları içerisinde saptandı. Ancak, bizim hastanemiz açısından penisiline düşük düzey dirençli kökenlerin artmakta olduğu, yüksek düzey direnç oranında (yak.%4-5) ise anlamlı bir değişme olmadığı görüldü. Penisilin dışındaki antbiyotiklerde ise, hastanemizde soyutulan kökenlerde kinolon direnci (%11.3) diğer çalışmalardan daha yüksek olarak değerlendirildi. Bu bulgulara göre, artan penisilin direnci ve alternatif sağaltımlarda seçilecek ilaçların daha doğru bir şekilde uygulanabilmesi için antibiyotik duyarlılık testlerinin yapılması ve riskli olgularda sağaltım etkinliğinin izlenmesi gerekmektedir.
In this study, investigation and retrospective evaluation of penicillin and antibiotic resistances against S. pneumoniae strains isolated in the Microbiology Laboratory of Izmir Training and Research Hospital for Chest Diseases in the years 2006 and 2007 was intended. A total of 246 samples (121 sputum, 95 bronchial aspiration, 11 deep tracheal aspiration, 11 pleural fluids, 4 hemoculture, 3 BAL and 1 throat swab) were taken into the evaluation. Briefly, microscopic evaluation, culture and in vitro antibiotic susceptibility testing were performed for each sample. Initially, oxacillin susceptibility with disc diffusion method was evaluated in giving penicilin susceptibility report. Penicilin resistance of the samples resistant to oxacillin (zone diameter ?19 mm), were analyzed by E-test to investigate the penicilin MIC values. Penicilin MIC values of the isolates which were found as ?0.06 µg/mL, 0.12-1.0 µg/mL and ?2.0 µg/mL were accepted as susceptible, intermediate sensitive (low level penicillin resistant) and high level penicillin resistant, respectively. Among 246 S. pneumoniae isolates, 138 isolates (56%) were penicillin susceptible (oxacillin zone diameter ?20 mm) whereas; zone diameters of 108 isolates (44%) were found as ?19 mm. Investigating the MIC values of these 108 isolates, 97 (39.5%) were intermediate susceptible (low level resistant), 11 (4.5%) were high level resistant to penicilin. Resistance rates for the other anti-microbials such as erythromycin, clindamycin, trimethophrim/sulfamethoxazole, tetracycline, chloramphenicol and quinolones were found as 35.1%, 29.9%, 62.0%, 20.1%, 6.3% and 11.3%, respectively. In conclusion, resistance rates against penicillin and other antibiotics in our hospital were generally evaluated within the ranges of resistance rates previously reported in the literature. However, low level penicillin resistance has been increasing whereas high level resistance rate was seemed to keep the same amount (app.4-5%) previously reported for our hospital. For the antibiotics other than penicillin, quinolone resistance (11.3%) in pneumococci isolated in our hospital was evaluated as higher than the rate previously reported from the other studies in our country. According to these findings and because of increasing pencillin resistance, in vitro antibiotic susceptibility testing and follow-up of antibiotic treatment in patients having risk factors for efficiency are necessary for selecting and application of accurate alternative drugs instead.

2.
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNİN SOLİTER ORGAN METASTAZLARINDA CERRAHİ YAKLAŞIM: SAĞKALIM UZATILABİLİR Mİ?
SURGICAL RESECTION FOR SOLITARY METASTASES IN NON-SMALL CELL LUNG CANCER: CAN SURVIVAL BE PROLONGED?
Alpaslan ÇAKAN
Sayfalar 53 - 58
Küçük hücreli dışı akciğer kanserli olgularda, senkron ya da metakron metastazlar M1 (Evre IV) olarak değerlendirilmektedir. Metastazektomi konusundaki en fazla deneyim ve başarı, beyin ve sürrenaldeki soliter metastazların cerrahi tedavisinde elde edilmiştir. Bu olgular dışındakiler genellikle inoperabl kabul edilmekte, uygulanan kemoterapi ve/veya radyoterapiye rağmen oldukça kısa bir sağkalım beklentisi bulunmaktadır. Ancak günümüzde, diğer organların soliter metastazlarında da cerrahi uygulamalarına başlanmıştır.
In non-s mall cell lung cancer patients, synchronous or metachronous metastases classified as M1 (stage IV) disease. Most experiences and success about metastatectomy are obtained from surgical treatment of solitary metastases of brain and adrenal glands. Except these cases, all are accepted as inoperable, and long term survival is not achieved despite chemotherapy and/or irradiation in most cases. However, surgical intervention constitutes a hopeful approach for solitary metastases of other organs in lung cancer recently.

3.
AKCİĞER METASTAZLI OPERE TİROİD KARSİNOMU
LUNG METASTASIS OF OPERATED THYROID CARCINOMA
Mehmet Ali UÇAR, Enver YALNIZ, Arzu GÜLER, Berna KÖMÜRCÜOĞLU, Emel Pala ÖZDEN
Sayfalar 59 - 63
Tiroid karsinomları endokrin sistemin en sık görülen malignitesidir. Tiroid papiller karsinom %75-85 ile en sık görülen tipdir, aynı zamanda prognozu en iyi olan tiroid karsinomudur. Kadınlarda daha fazla görülmesine karşın erkeklerde mortalitesi daha yüksektir ve en sık uzak metastazı akciğerlere yapar. Nefes darlığı, öksürük, kilo kaybı, kanlı balgam çıkarma şikayetleri ve akciğer grafisinde milier-mikronodüler lezyonları ile dış merkezde milier akciğer tüberkülozu tanısı alan ve tüberküloz tedavisi başlanan olgu şikayetlerinin devam etmesi üzerine poliklinik başvurusu ile yatırıldı. Yapılan tetkikler sonucu tiroid karsi-nomunun akciğer metastazı saptandı. Olgu milier akciğer tüberkülozu ile karıştırılması, nüks olmadan akciğere yaygın metastaz yapması ve tipik radyolojisi nedeni ile sunulmuştur.
Thyroid carcinomas are the most common malignancies of the endocrine systems. Thyroid papillary carcinoma is the most frequent type of thyroid carcinomas with 75-85% and its prognosis is better than the other types. It presents more frequently at women but it is more mortal at men and the most usual metastasis appears on lungs. A-61 year old man who had diagnosed as miliary tuberculosis with shortness of breath, cough, hemoptisy, weight loss and with the radiology of miliary-micronodular lesions and had been treated with antituberculosis drugs at a different hospital was referred to our clinic, since his complaints have still occured. After the examinations, the lung matastasis of thyroid carcinoma was determinated. We present this case because of thyroid carcinoma has typical radiological images, it can be confused with milier tbc, it can occur with diffuse lung metastases without relaps.

4.
PLEVRAL TUTULUM GÖSTEREN BİR ROMATOİD ARTRİT OLGUSU
A CASE WITH RHEUMATOID ARTHRITIS PRESENTING PLEURAL MANIFESTATION
Nilüfer ASLANKARA, Nimet AKSEL, Aydan ÇAKAN, Ayşe ÖZSÖZ, Ali Galip YENER
Sayfalar 65 - 70
Romatoid artrit sistemik otoimmün bir hastalıktır. Pulmoner tutulum romatoid artritin en sık görülen ekstraartiküler bulgusudur. Plevral efüzyon romatoid artritin nadir bir komplikasyonudur ve efüzyonun ayırd ettirici sitopatolojik özellikleri vardır. Plörezi genellikle hastalığın eklem tutulumundan sonra, ancak bazen eklem tutulumuyla aynı anda ya da daha önce ortaya çıkabilir. Romatoid artrit tanısıyla 3 yıldır metotreksat kullanmakta iken tek taraflı eksuda niteliğinde plevral efüzyon gelişen, histopatolojik olarak romatoid artitin plevra tutulumuna bağlı olduğu gösterilen, steroid tedavi eklenmesiyle sıvının gerilediği, 40 yaşında kadın olgu, nadir görülmesi nedeniyle sunulmaya uygun bulundu.
Rheumatoid arthritis is a systemic autoimmune disease. Pulmonary involvement is the most common extraarticulary finding in rheumatoid arthritis. Pleural effusion is relatively uncommon complication of rheumatoid arthritis and has distinctive cytopathologic features. It may occur before, concurrently with, or after the development of joint manifestations of the disease. A 40-years-old woman, who developed unilateral exudative pleural effusion, while receiving methot-rexate (MTX) for rheumatoid arthritis (RA), histo-pathologically proved to be caused by pleural involvement of rheumatoid arthritis, resolving after addition of corticosteroid to treatment has been reported, because it is rarely seen.

5.
MEDİASTENİN DEV TERATOMU
A GIANT TERATOMA OF MEDIASTINUM
Soner GÜRSOY, Ahmet ÜÇVET, Serdar ŞİRZAİ, Cemil KUL, Halil TÖZÜM, Ata ÖZTÜRK, Oktay BAŞOK
Sayfalar 71 - 74
Teratomlar en sık rastlanan mediastinal germ hücreli tümörlerdir. Bununla birlikte anterior mediasten, ekstragonadal tutulumun en sık olduğu bölgedir. Matür teratomların büyük bir çoğunluğu histolojik olarak iyi diferansiye ve benigndir. Ankapsüle bir kitle ile karakterizedir ve yer yer kistik yer yer de solid alanlar içerirler. Bu sunumda, beş haftadır devam eden göğüs ağrısı şikayetiyle hastaneye yatırılan ve dev mediastinal kitle tespit edilen, 43 yaşında bir kadın hasta sunulmaktadır. Torasik bilgisayarlı tomografi taramasında, sağ anterior mediasten kaynaklı, düzgün sınırlı ve yer yer yağ doku dansiteleri içeren heterojen bir kitle lezyonu görüldü. Fiberoptik bronkoskopide endobronşial lezyon izlenmedi. Olguya sağ torakotomi yapıldı ve kistik bir lez-yonla karşılaşıldı. Mediastinal plevra ve perikarda yaygın yapışıklıklar gösteren lezyon, cerrahi ile komplet olarak çıkarıldı. Histopatolojisi, "matür kistik teratom" şeklinde rapor edildi. Cerrahiye bağlı herhangi bir komplikasyon yaşanmadı. Hasta postoperatif 6. günde taburcu edildi. 15 aydır asemptomatik olarak takip edilmektedir.
Teratomas are the most common mediastinal germ cell tumors. Moreover, the anterior mediastinum is the most common extragonadal primary site. The vast majority are mature teratomas that are histologically well differentiated and benign. It is an encapsulated mass characterized by the presence of cystic and solid areas. This is the report of a 43 years old woman presenting with chest pain for five months that was hospitalized with findings of a giant mediastinal masses. A smoothly lobulated mass with heterogeneous density suggesting fat tissue, which originated from the right anterior mediastinum was showed at thoracic computerized tomography scan. Endobronchial lesion was not seen in fiberoptic bronchoscopy. We performed right thoracotomy, observed a cystic lesion. Complete removal of the lesion was performed at the operation as it was adherent to the pericadium and medistinal pleura. It was reported "mature cystic teratoma" on pathologically. No surgical complication was observed. She discharged at the 6.th day of the operation. The case is being followed asymtomatically for fifteen month.

LookUs & Online Makale