ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 19 (2)
Cilt: 19  Sayı: 2 - 2005
ORIGINAL ARTICLE
1.
KOAH'DA HAVA YOLU OBSTRÜKSİYONUNUN KISA ETKİLİ İNHALE BRONKODİLATÖRE YANITININ FEV1 VE FIV1 İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF THE RESPONSE OF AIRWAY OBSTRUCTION TO SHORT-ACTING INHALED BRONCHODILATORS WITH USING FEV1 AND FIV1 IN COPD PATIENTS
Enver YALNIZ, Serpil TEKGÜL, M.ALİ UÇAR, Mine GAYAF, Naime TAŞDÖĞEN, Berna KÖMÜRCÜOĞLU, Emel PALA ÖZDEN
Sayfalar 37 - 43
KOAH'da hava akımı kısıtlamasının kısa etkili inhale bronkodilatöre yanıtının belirlenmesinde FEV1 düzeyinin ölçümü sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. FEV1, özellikle amfizem ile birlikte olan KOAH'da bronşiollerin kollapsı nedeni ile tartışmalı sonuçlar verebilirken, FIV1 ölçümü sırasında kollaps gelişmediğinden veriler daha sağlıklı olabilmektedir. Bu çalışmadaki amacımız KOAH'da hava yolu obstrüksiyonunun kısa etkili bronkodilatöre yanıtının değerlendirilmesinde FIV1'in FEV1 ölçümüne göre duyarlılığını belirlemekti. Çalışmada KOAH tanısı almış ve solunum fonksiyon testine (SFT) göre reversibilitesi olmayan 49 hasta incelendi. Hastalara 200 g salbutamol inhalasyonu öncesi ve inhalasyondan 30 dak. sonra SFT uygulandı. Bronkodilatör öncesi FEV1 ve FIV1 değerleri belirlenerek, FEV1 ile FIV1 değerlerindeki değişimler Wilcoxon analiz yöntemi ile karşılaştırıldı. 49 hastanın 9'u kadın, 40'ı erkekti ve ort. yaş 62.8 idi. Hastaların bronkodilatör öncesi ort. FEV1 ve FIV1 değerleri sırasıyla 1.027±0.464 ve 1.567±0.860 idi. Bronkodilatör sonrası FEV1 1.092±0.428 FIV1 ise 1.829±0.913 olarak saptandı. FEV1 düzeylerindeki değişim ( FEV1) 0.006±0.114, FIV1 düzeylerindeki değişim ( FIV1) 0.261±0.522 olarak tespit edildi ve aralarındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı idi (p< 0.05). KOAH ağırlık derecesine göre hastalar incelendiğinde, evre 3 grubunda FIV1'deki değişim, FEV1 değişimine göre istatistiki olarak anlamlı derecede yüksekti (p< 0.05). Sonuç olarak; zorlu ekspirasyon sırasında bronşiollerdeki kollaps nedeni ile hava yolu obstrüksiyonunun bronkodilatör tedaviye yanıtının değerlendirilmesinde FIV1 düzeyinin belirlenmesinin, FEV1'e göre daha uygun bir yöntem olduğu kanısına vardık.
The measurement of FEV1 is widely used method to determine the response to inhaled short-acting bronchodilators in airway limitation in COPD. The measurement of FEV1 is confounded in patients with emphysema by the collapse of the bronchi, which doesn't occur when measuring FIV1. We aimed to show whether FIV1 is more sensitive than FEV1 to assess the response of airway obstruction to short-acting bronchodilators in COPD. We studied 49 COPD patients with no reversibility in pulmonary function tests (PFT). The values for FIV1 and FEV1 are recorded before and after inhalation of 200 microgram salbutamol. Changes of FIV1 and FEV1 ( FIV1 and FEV1) are compared with the test by Wilcoxon. Of 49 patients 9 were women and 40 were men; mean age 62.8. FIV1 and FEV1 measurements of the patients before inhaled bronchodilator were 1.567±0.860, 1.027±0.464, respectively. After inhalation the mean value for FEV1 was 1.092±0.428 and FIV1 was 1.829±0.913. FEV1 was 0.006±0.114 and FIV1 was 0.261±0.522 and there was a significant difference (p< 0.05). In relation to severity of COPD, we showed in stage 3 a greater FIV1 than FEV1 (p < 0.05). We concluded that during forced expiratory ventilation because of the collapse of the bronchi, FIV1 is superior to FEV1 in the assessment of the airway obstruction to bronchodilator therapy.

2.
KOAH ATAKLARINDA VİRAL VE ATİPİK ETKENLERİN ROLÜ
THE ROLE OF VIRUSES AND ATYPICAL AGENTS IN ACUTE EXACERBATIONS OF COPD
Filiz GÜLDAVAL, İlke EVCİLER, Güneş ŞENOL, Rıfat ÖZACAR
Sayfalar 45 - 50
KOAH akut alevlenmelerinin %80'inden enfeksiyonlar sorumludur. Bunların %47'sinde bakteriler, %30'unda virüsler, %5-10'unda atipik ajanlar etkendir. Amacımız; KOAH akut ataklarında atipik ajanların ve virüslerin yerini araştırmaktı. Çalışmamızda prospektif olarak 6 aylık süreç içinde KOAH akut atakla başvuran 86 olguda iki viral ve üç atipik ajana ait çift serum örneklerinde Enzyme İmmune Assay (EIA) yöntemiyle antikor titrelerini inceledik. Toplam 86 olgunun %29'unda Respiratuar Sinsityal Virüs (RSV), %15'inde mikoplazma, %7'sinde adenovirüs, %3 klamidya, %2.5 legionella, %5 RSV+mikoplazma ve %2.5 oranında da RSV+klamidya birlikteliği izlendi. Olguların %36'sında etken saptanmadı. 20 adet sağlklı kontrol grubunun %5'inde RSV, %5'inde de adenovirüs bulundu. İki grup arasında RSV ve adenovirüs açısından anlamlı fark izlendi (p?0.066). Sonuç olarak, KOAH akut ataklarında özellikle virüslerin önemini vurgulamak istedik.
Infections are responsible for 80% of COPD acute exacerbations. Bacteries are responsible for 47%, viruses are found in 30% and atypical agents are responsible in 5-10%. Our aim is, to research the role of viruses and atypical agents in acute exacerbations of COPD. In our study we studied prospectively the antibody titres of 86 patients who admitted with COPD acute exacerbation in a six month period. Antibody titres were measured by using Enzyme Immune Assay method with double serum samples for two viral and three atypical agents. Among 86 patients, 29% had Respiratory Syncitial Virus (RSV), 15% had mycoplasma, 7% had adenovirus, 3% had chlamydia, 2.5% had Legionella, 5% had RSV + mycoplasma and 2.5% had RSV + chlamydia combination Agent could not be determined in 36%. Among 20 healthy control group, 5% had RSV and 5% had adenovirus. There was a statistical difference when compared with the control group (p?0.066). In conclusion,we would like to impress the importance of viruses in acute exacerbations of COPD.

3.
NON-TRAVMATİK ŞİLOTORAKSLI OLGULARIMIZDA DENEYİMLERİMİZ
OUR EXPERIENCES IN CASES OF NON-TRAUMATIC CHYLOTHORAX
Şeyda ÖRS KAYA, Gökhan YUNCU, Serpil SEVİNÇ, Kenan CAN CEYLAN, Ahmet ÜÇVET, Şamil GÜNAY, Atilla ÖZENOĞLU
Sayfalar 51 - 55
Bu çalışmanın amacı non-travmatik şilotorakslı olgularımızda etyoloji ve tedavi yönetimleri konusunda deneyimlerimizi tartışmaktır. Son 6 yılda, non-travmatik şilotorakslı 10 olgu şilotoraks nedeniyle tedavi edildi. Etyoloji, tanı ve tedavi yöntemleri değerlendirildi. Bütün hastalarda ilk olarak kapalı göğüs drenajı ve total parenteral nutrisyon (TPN) ile konservatif tedaviye başlandı. Konservatif tedavi başarısız olduğunda cerrahi müdahale endikasyonu koyuldu. Şilotoraks etyolojisi 5 hastada ilerlemiş malignensi, 4 hastada cerrahiye sekonder iyatrojenik ve bir olguda ise idiopatikti. Konservatif tedavi 8 hastada başarılı olurken, 2 hasta şilotoraks nedeniyle opere edildi. Şilotoraks nadir fakat hayatı tehdit edici bir patolojidir. Öncelikle konservatif tedavi denenmelidir. Bu tedavinin başarısız olduğu, fazla miktarda kaçağı olan, özellikle etyolojisi iyatrojenik olan hastalarda cerrahi endikasyon koyulmalıdır.
The purpose of this study is to analyze our experiences of cyhlothorax and chylothorax management. Last six years, 10 patients were treated for chylothorax succesfully. Underlying aetiologies, surgical techniques and treatment modalities were evaluated. All patients were initially treated by closed thoracic tube drainage and total parenteral nutrition. When the conservative treatment was unsuccessful then surgical intervention was indicated. The aetiology of our chylothoraces was evaluated as tumor in 5 patients, surgical trauma in 4 patients and idiopathic in one patient. Conservative treatment was successful in 8 patients. Two patients underwent operation. Chylothorax is a rare but potentially life-threatening entity in thoracic surgery. Conservative therapy should be attempted first. However, it may be unsuccessful in patients with high flow leaks especially in patients with iatrogenic cylothoraces patients.

4.
BEHÇET HASTALIĞI'NDA PULMONER ARTER ANEVRİZMASI VE İNTRAKARDİAK LEZYONUN BİRLİKTELİĞİ: 2 OLGU SUNUMU
INTRACARDIAC THROMBUS AND CO-EXISTING PULMONARY ARTERY ANEURYSM IN BEHÇET'S DISEASE: TWO CASE REPORTS Enver YALNIZ Berna KÖMÜRCÜOĞLU Mine GAYAF
Hamide AYDOĞDU, Emel ÖZDEN
Sayfalar 57 - 63
Behçet Hastalığı tekrarlayan ağız içi ve genital ülserler ve göz tutulumu ile karekterize tüm sistemleri tutabilen bir hastalıktır. Genellikle hastalığın eksaserbasyonlarında akciğerler tutulabilir ve pulmoner arteriyel tıkanmalara bağlı ölümcül olabilir. Pulmoner arter anevrizması (PAA) ve intrakardiak trombüsün (İKT) birlikte görüldüğü 2 Behçet olgusu sunuyoruz. 28 ve 32 yaşlarında 2 erkek olgu öksürük, hemoptizi, nefes darlığı ve halsizlik yakınması ile başvurdular. Her iki olguda da iki taraflı inferior pulmoner arterlerde anevrizmatik dilatasyon ve emboli ile birlikte sağ ventrik ülde trombüs vardı. Olgunun birisinde sağ ventriküldeki trombüs cerrahi olarak çıkarılmıştı. Her iki olguya da kortikosteroid ve siklofosfamid den oluşan immunosupresif tedavi verildi. Trombüsün cerrahi olarak çıkarıldığı olgu immunsupresif tedavinin dokuzuncu ayında abondan hemoptizi ile kaybedildi. Diğer olgunun tedavisi tamamlandı ve hala yaşıyor ve durumu iyi. Her iki olguda da immunosupresif tedavi ile anevrizmalarda belirgin düzelme saptanmasına rağmen olgunun birisinin ölmesi, Behçet Hastalığı'na bağlı vaskülitlerde tedaviye rağmen mortalitenin yüksek olduğunu gösterir.
Behçet's di sease is a multisystematic disease; characterized with recurrent oral and genital ulcers and eye involvement which may involve all systems. The lung may be involved, usually during disease exacerbations, and may lead to fatal pulmonary arterial occlusion. Here; we reported two patients diagnosed as Behçet's disease with intracardiac thrombus and co-existing pulmonary artery aneurysm. 28 and 32 years old two male patients presented with cough, hemoptysis, dyspnea and weakness applied to hospital. In both patients there were pulmonary artery aneurysm and embolism with intracardiac thrombus. The patient who underwent surgery because of intracardiac thrombus, died in the 9th month of immunosuppressive therapy as a result of massive haemoptysis. The other patient completed immunosuppressive therapy, is stil alive and doing well. In spite of improvement with medical therapy in aneurysms in both of these patients, the death of one patient, shows us that mortality is high in vasculitis of Behçet's disease despite therapy.

5.
PULMONER ALVEOLER MİKROLİTİYAZİS: OLGU SUNUMU
PULMONARY ALVEOLAR MICROLITHIASIS: CASE REPORT
Nimet AKSEL, Birsen ŞAHİN, Ayşe ÖZSÖZ
Sayfalar 65 - 69
Pulmoner alveoler mikrolitiyazis, etiyolojisi bilinmeyen, genellikle asemptomatik kişilerde tipik akciğer grafisi bulgularıyla karşımıza çıkan, nadir bir hastalıktır. Bu makalede on yıldır eforla nefes darlığı olan, fizik bakıda efor dispnesi, çomak parmak, akciğerlerde inspiratuar ralleri olan 67 yaşında bayan hasta sunuldu. Solunum fonksiyon testinde restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu, akciğer radyogramında alt zonlarda daha belirgin olmak üzere, bilateral yaygın, kalsifiye mikronodüler lezyonlar, toraks bilgisayarlı tomografisi ve tüm vücut sintigrafisi incelemelerinde bilateral yaygın, mikronodüler kalsifiye opasiteler saptandı. Transbronşial biyopsi ile pulmoner alveoler mikrolitiyazis tanısı doğrulandı. Nadir görülmesi nedeniyle alveoler mikrolitiyazis olgusunu literatür bilgileri ışığında sunmayı uygun bulduk.
Pulmonary alveolar microlithiasis is a rare disorder with unknown etiology, usually presenting with typical radiological findings in asymptomatic cases. In this report, a 67 years-old-woman, suffering from exercise dyspnea for ten years, representing exercise dyspnea, clubbing finger, and inspiratory crackles on physical examination, has been presented. Lung function test revealed restrictive functional disorder. Her chest radiograph showed diffuse, bilateral calcified micronodulations, predominantly in the lower zones. Thoracic computed tomography and whole body scintigraphy revealed diffuse, bilateral micronodular calcified densities. Transbronchial biopsy confirmed diagnosis of pulmonary alveolar microlithiasis. Because it is a rare disorder, we have presented the case of alveolar microlithiasis by the light of literature.

6.
M. TUBERCULOSİS VE S. AUREUS İLE KOMBİNE GELİŞMİŞ PSOAS ABSESİNİN BİR KOMPLİKASYONU OLARAK STAFİLOKOK PNÖMONİSİ
STAPHYLOCOCCAL PNEUMONIA AS A COMPLICATION OF THE PSOAS ABSCESS CAUSED BY M. TUBERCULOSIS AND S. AUREUS
Murat YÜZÜAK, Gürkan ERTUĞRUL, Ebru YILMAZ GÜNEŞ, Filiz GÜLDAVAL, Sezen ŞENIRMAK ÖZDEN, Yelda VATANSEVER, Rıfat ÖZACAR
Sayfalar 71 - 75
Gelişmiş ülkelerde nadir görülen psoas absesi, primer ve sekonder olarak sınıflandırılmaktadır. Sekonder psoas absesi Pott hastalığının bir komplikasyonu olarak görülürken, primer psoas absesinin en yaygın etkeni Staphylococcus aureus'tur. Artrit nedeniyle incelenirken, sepsis tablosu gelişen olgumuzda kan kültürü ile belirlenen stafilokok bakteriyemisine bağlı pnömoni gelişti. Psoas abse drenaj örneğinde ise asidorezistan basil (ARB) pozitif bulunan olgumuzu Mycobacterium tuberculosis ve Staphylococcus aureus kombinasyonu ile gelişmiş bir psoas absesi olarak tanımladık.
The psoas muscle abscess is a relatively uncomman clinical entity in industrialized countries which is classified as primary or secondary. Staphylococcus aureus is the most commonly recovered pathogen in primary psoas abscess. Secondary psoas abscess occurs as a result of complicated Potts disease. Pneumonia caused by staphylococcus bacteremia and left psoas muscle abscess was diagnosed in a 18 year old male patient who manifested with sepsis under investigation for artritis. The acid fast bacilli smear of the abscess drainage material was positive. We describe the case of a psoas abscess caused by the combination of Mycobacterium tuberculosis and Staphylococcus aureus.

LookUs & Online Makale