ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 20 (2)
Cilt: 20  Sayı: 2 - 2006
ORIGINAL ARTICLE
1.
SOLUNUM YETMEZLİKLİ OLGULARDA BEKLEME SÜRESİNİN ARTERİYEL KAN GAZI DEĞERLERİNE ETKİSİ
EFFECT OF DURATION OF STORAGE ON ARTERIAL BLOOD GAS ANALYSIS FOR CASES WITH RESPIRATORY FAILURE
Gülistan KARADENİZ, Gülru POLAT, Melih BÜYÜKŞİRİN, Gültekin TİBET
Sayfalar 29 - 32
Kan gazı analizi pulmoner gaz değişimi ve solunumun etkinliğini gösteren ve yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Kan gazı örneklerinin değerleri plastik enjektörlerde bekletildiğinde değişmektedir. Bu çalışmada arteryel kanın bekletilmesinin pH, pCO2, pO2 ve satürasyon değerlerinde değişikliğe neden olup olmadığını araştırdık. KOAH solunum yetmezliği tanısı ile servisimizde yatan 25 olguda eş zamanlı alınan arteryal kan örneklerinin hemen ve bir saat sonraki analiz sonuçları karşılaştırılmıştır. Verilerin istatiksel analizi nonparametrik testler ile yapılmıştır. Kan gazının plastik enjektörlerde bir saat bekletilmesinin pH, pO2 ve satürasyon değerlerini azalttığı pCO2 değerini ise arttırdığını gördük. Anında ve bir saat sonraki analiz sonuçları arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı idi. Daha genel sonuçlar çıkarmak için daha fazla sayıda olgu ile yapılan çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.
Blood gas analysis is used extensively as an indicator of the efficiency of pulmonary gaseous exchange and respiratory status. Duration of storage in plastic syringes can change the variebles of blood gas analysis. In this study, we evaluated the effect of time delay on pH, pO2, pCO2, pH and saturation values. Blood gas values taken at the same time compared for immediate and one hour later analysis in 25 cases with the diagnosis of COPD. Statistical analysis made by nonparametric tests. pH, pO2 saturation values decreased, pCO2 value increased in plastic syringe after the delay of one hour. Statistical differences were significant for the results of analysis of immediate and one hour delay. We think that studies with larger series needed for general results.

2.
AKCİĞER DIŞI TÜBERKÜLOZDA TANI KONMA SÜRESİ
TIME ELAPSED TILL DIAGNOSIS OF EXTRA-PULMONARY TUBERCULOSIS
Süleyman Savaş HACIEVLİYAGİL, Levent Cem MUTLU, Mustafa DURAN, Özkan KIZKIN, Şahin TEMİZ, Ercüment EVLİYAOĞLU, Zeynep KAZGAN ARICA, Ali Önder TÜRK, Aydın ŞENOĞLU, Gazi GÜLBAŞ, Özkan YETKİN, Hakan GÜNEN
Sayfalar 33 - 40
Akciğer Dışı Tüberküloz (ADT), akciğer parankimi dışında gelişen tüberküloz olgularını içermektedir. Tüberküloz hastalarında sıklıkla tanıda gecikmeler görülmektedir. Bu çalışmada Malatya Verem Savaş Dispanserleri ve İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran ADT hastalarının özellikleri, dağılımları ve tanı konulma süreleri incelendi. Çalışmaya 150 ADT hastası alındı. Tüberküloz plörezi (n=58) ve tüberküloz lenfadenit (n=45) en çok saptanan ADT tipleriydi. ADT hastalarının yaş ortalaması 37.3±15.7 yıl olarak saptandı. Hastaların 83'ü (%55.3) kadın, 67'si (%44.7) erkekti. Tüberküloz plörezi erkeklerde (32/26), tüberküloz lenfadenit kadınlarda (33/12) daha sık gözlendi. Hastaların şikayetlerinin başlangıcı ile ADT tanısı konulması arasındaki süre ortalama 102.7±141.0 gün olup, ortalama tanı süreleri tüberküloz lenfadenit için 128.6±120.7 gün, tüberküloz plörezi için 56.2±45.7 gün olarak saptandı. En kısa tanı süresi miliyer tüberküloz ve tüberküloz menenjitin yer aldığı progresif ADT'de (29.8±33.1 gün) saptanırken, en uzun tanı süresi genitoüriner tüberkülozda (216.7±330.0 gün) bulundu. ADT'li hastaların ortalama 24.4±27.1 gün süre ile hastaneye yattıkları saptandı. Gastrointestinal tüberküloz hastaları en uzun (43.0±67.7 gün), tüberküloz lenfadenit hastaları en kısa süre (12.8±3.9 gün) hastaneye yatmışlardı. Sonuç olarak, ADT hastalarında tanı konma süresi uzun bulundu. ADT tanısının konmasında hastaların anamnezlerinde tüberküloz öyküsünün ve temasının olup olmadığının sorgulanması önemlidir. Ülkemizde tüberküloz sıklığı da göz önüne alınarak, hangi organ hastalığı olursa olsun, tanı konulamayan olgularda tüberküloza yönelik incelemelerin mutlaka yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Extra-Pulmonary Tuberculosis (EPT) includes the tuberculosis cases other than the ones developed in the pulmonary parenchyma. The delay in the diagnosis of EPT cases is frequently encountered. In this study, time elapsed till the diagnosis, patient characteristics and their distribution were investigated in EPT patients admitted to Malatya Tuberculosis Dispensaries and Inonu University Faculty of Medicine. One-hundred and fifty EPT patients were included in the study. The most frequent EPT cases were tuberculous pleuritis (n=58) and tuberculous lymphadenitis (n=45). Mean age of the EPT patients was 37.3±15.7 years. Eighty-three of the patients (55.3%) were female, 67 of them (44.7%) were male. While tuberculous pleuritis was more frequent in male patients (32/26), tuberculous lymphadenitis was more frequent in female patients (33/12). While the average time elapsed till the diagnosis of all EPT cases since the beginning of symptoms was 102.7±141.0 days, it was 128.6±120.7 days and 56.2±45.7 days for tuberculous lymphadenitis and tuberculous pleuritis respectively. The shortest diagnosis time was for progressive tuberculosis which included miliary and meningitis tuberculosis (29.8±33.1 days), and the longest diagnosis time was for genitourinary tuberculosis (216.7±330.0 days). The mean hospitalization period for all EPT cases was 24.4±27.1 days. While the longest hospitalization period was found in patient groups with gastrointestinal tuberculosis (43.0±67.7 days respectively), the shortest hospitalization period was found in the patient group with tuberculous lymphadenitis (12.8±3.9 days). In conclusion, time elapsed to diagnose the EPT was found considerably longer than expected. Asking questions for the history of any tuberculosis and the history of close contact is important in the diagnosis of EPT. We think that, considering the high incidence of tuberculosis in our country, investigations for tuberculosis should be included in the diagnosis algorithm of the diseases involving any organ, if undiagnosed otherwise.

3.
UZUN ETKİLİ ?2-AGONİSTLERİN ASTIM KONTROLÜNDEKİ YERİ: ETKİNLİK VE EMNİYETİN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
PLACE OF LONG ACTING ?2-AGONIST IN ASTHMA CONTROL: AN OVERVIEW OF EFFICACY AND SAFETY
Ali Kadri ÇIRAK, Pınar ÇİMEN
Sayfalar 41 - 47
Astım her yaştaki insanları etkileyebilen küresel bir sağlık problemidir. Etkin olarak kontrol edilemediğinde, bu kronik inflamatuvar havayolu hastalığı günlük yaşamı kısıtlayabilir ve hatta fatal seyredebilir. Astım sınıflaması ve tedavisi, hastalığın kontrol seviyesine göre yapılmalı; ilaç dozları ve çeşitleri, kontrol düzeyine göre basamak şeklinde azaltılarak veya artırılarak ayarlanmalıdır. Astım tedavisinde kontrol edici olarak kullanılmakta olan uzun etkili ?2-agonistler hiçbir zaman tek başına kullanılmamalı, mutlaka yeterli dozda inhale kortikosteroidler ile kombine edilerek kullanılmalıdır çünkü astım temelde inflamatuar bir hastalıktır ve uzun etkili ?2-agonistlerin antiinflamatuar etkileri oldukça sınırlıdır. Aksi bir yaklaşım, SMART Çalışması'nda gösterildiği ve GINA 2006 Güncellemesi'nde vurgulandığı gibi, astımla ilişkili morbidite ve mortaliteyi artıracaktır.
Asthma is a serious global health problem that can affect people of all ages. When cannot be controlled effectively, this chronic inflammatory airway disorder can limit daily life and can even be fatal. Classification and treatment of asthma should be done by the control level of the disease; doses and types of drugs should be adjusted by decreasing or increasing in a stepwise fashion by the control level. Long acting ?2- agonists being used as controllers in asthma treatment should never be used as monotherapy but should absolutely be combined with adequate doses of inhaled corticosteroids because asthma is mainly an inflammatory disease and long acting ?2-agonists have rather limited antiinflammatory effects. A contrary approach will increase the asthma-related morbidity and mortality as shown in the SMART Trial and as emphasized in GINA 2006 Update.

4.
BİR OLGU NEDENİYLE MEME KARSİNOMUNUN ENDOBRONŞİAL METASTAZI
A CASE OF ENDOBRONCHIAL METASTASIS OF BREAST CANCER
Sena YAPICIOĞLU, Ceyda MAHLEÇ, Ufuk YILMAZ, Hüseyin HALİLÇOLAR, Erdal OZANTÜRK, Nur YÜCEL
Sayfalar 49 - 53
Akciğer dışı tümörlerden kayn aklanan endobronşiyal metastazlar nadir olarak görülmektedir. Bronkoskopisinde sağ alt lobda endobronşiyal lezyon izlenen 49 yaşındaki bayan olgunun biyopsisinin histopatolojik sonucu adenokarsinom olarak rapor edildi. Yapılan immünohistokimyasal incelemeler ve hormon reseptör ölçümleri sonucunda olgu metastatik meme karsinomu olarak kabul edildi. Endobronşiyal metastaz saptanan olgularda primer akciğer karsinomu yanı sıra akciğer dışı organlardan kaynaklanan kanserlerin de olabileceğini vurgulamak amacıyla olgumuzu sunuyoruz.
Endobronchial metastasis from nonpulmonary tumors is uncommon.Endobronchial lesion was seen in right lower lobe in a 49 years old woman's bronchofiberscopic examination and the histopathological result of the biopsy was reported as adenocarsinoma metastasized to lung. The case was accepted as breast cancer at the end of the result of immunohystochemical examinations and the measurement of hormone receptors. We emphasized that the case who diagnosed as endobrobnchial metastasis could be derived from nonpulmonary tumors as well as primary lung cancer.

LookUs & Online Makale