ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 28 (1)
Cilt: 28  Sayı: 1 - 2014
ORIGINAL ARTICLE
1.
KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA EKOKARDİYOGRAFİK DEĞERLENDİRME
ECHOCARDIOGRAPHIC EVALUATION IN CHRONIC OBSTRUCTIVE PULMONARY DISEASE
Elif TORUN PARMAKSIZ, Sevda CÖMERT, Servet ALTAY, Serhan ÖZCAN, Ali FİDAN, Benan ÇAĞLAYAN
Sayfalar 1 - 7
Çalışmamızda KOAH hastalarında ortaya çıkan kardiyovasküler değişiklikleri ekokardiyografik olarak değerlendirmeyi ve bu değişiklikler ile hastalığın ağırlığı ve hastaların fonksiyonel durumu arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçladık. Bu veriler ışığında KOAH hastalarının büyük bir kısmında daha önce bilinmeyen kardiyak bozukluk olduğu söylenebilir. Bu durum gerek ortak risk faktörlerine gerekse sebep-sonuç ilişkisine bağlı olarak açıklanabilir. Eşlik eden kardiyak patolojinin varlığı hastalığın seyrini etkilemede, atakları ağırlaştırmada ve tedaviye cevabı azaltmada rol oynayabilir. Bu nedenle KOAH’ta kalp patolojilerinin de eşlik edebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Tüm hastalara difüzyon kapasitesini de içeren solunum fonksiyon testleri altı dakika yürüme testi, arter kan gazı analizi ve ekokardiyografi uygulandı. Çalışmaya yaş ortalaması 58.53±10.61 olan 59 hasta dahil edildi. Hastalarımızın % 59.3’ünde PH;%3.4'ünde ağır PH saptandı. PH sıklığı evre 1 hastalıkta %72.7, evre 2 hastalıkta %51.7, evre 3 ve 4 hastalıkta %63.2 olarak bulundu. Hastalarımızın %98.3’ünde triküspid kapakta, %62.7’sinde mitral kapakta yetersizlik tespit edildi. Sağ ventrikül dilatasyonu %47.45, diyastolik disfonksiyon %67.2 oranında saptandı. Sol kalp yetmezliği sıklığı %5.1 olarak bulundu. Bu veriler ışığında KOAH hastalarının büyük bir kısmında daha önce bilinmeyen kardiyak bozukluk olduğu söylenebilir. Bu durum gerek ortak risk faktörlerine gerekse sebep-sonuç ilişkisine bağlı olarak açıklanabilir. Eşlik eden kardiyak patolojinin varlığı hastalığın seyrini etkilemede, atakları ağırlaştırmada ve tedaviye cevabı azaltmada rol oynayabilir. Bu nedenle KOAH’ta kalp patolojilerinin de eşlik edebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
We aimed to investigate cardiovascular pathologies accompanying COPD by using echocardiography and establish their relationship with the stage of the disease and the functional status. All the cases underwent pulmonary function tests, including diffusion capacity, six-minute walking tests, arterial blood gas analysis end echocardiography. The study population included 59 cases with a mean age of 58.53±10.61. Of our cases 59.3% had PH; 3.4% being severe PH.The frequency of PH was 72.7% in stage 1, 51.7% in stage 2, and 63.2% in stage 3 and 4. Tricuspid regurgitation was seen in 98.3% of the cases and mitral regurgitation was detected in 62.7%. The frequency of right ventricular dilatation was 47.45%, and diastolic dysfunction 67.2%. 5.1% had left heart failure. As a conclusion, vast majority of the cases had previously undetected cardiac pathologies. Accompanying cardiac pathology effects the prognosis of the disease, deteriorates the attacks and makes treatment more difficult. It must be kept in mind that cardiac diseases may accompany COPD.

2.
PULMONER HİDATİDOZİSLİ OLGULARDA CERRAHİ TEDAVİ
SURGICAL THERAPY IN PATIENTS WITH PULMONARY HYDATIDOSIS
Erkan AKAR, Muharrem ÇAKMAK
Sayfalar 9 - 13
hidatik, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hala bir sağlık problemi olarak önemini sürdürmektedir. Göğüs Cerrahi kliniğimizde opere edilen hastaların sonuçlarını literatür eşliğinde irdelemeyi amaçladık. Kliniğimizde, akciğer hidatik kist tanısıyla cerrahi tedavi uygulanan yetmiş altı olgu retrospektif olarak incelendi. Hastaların cinsiyetleri, lezyon sayısı, semptomları, hastanede kalış süreleri, cerrahi yöntem ve postoperatif komplikasyonları bakımından değerlendirildi. Olgularda tanı, klinik değerlendirme, akciğer grafisi ve toraks bilgisayarlı tomografi ile konuldu. Ek inceleme olarak abdominal ultrasonografi tüm olgulara yapıldı. Hastalara anestezi sırasında çift lümen entübasyon yapılarak, posterolateral torakotomi ile yaklaşıldı. Postoperatif kontrendikasyon olmayan hastalara üç ay süreyle 10 mg/kg/gün albendazol tedavisi uygulandı. Yetmiş altı olgunun, 34’ü erkek, 42’si kadın ve yaş ortalaması 24,6 idi. En sık karşılaşılan bulgu, öksürük ve göğüs ağrısı idi. Sekiz hastada hemopitizi mevcuttu. Kistlerin akciğerde en sık lokalize olduğu bölge sağ alt lob idi. Bir hastada her iki üst lobda, bir hastada her iki alt lobda, üç hastada sağ alt ve sol üst lobda eşzamanlı kist hidatik mevcuttu. On beş hastada eş zamanlı karaciğerde de kistleri vardı. Otuzbeş hastada kistler perfore idi. En sık uygulanan cerrahi yöntem kistotomi+kapitonaj idi. Altı hastada postoperatif komplikasyon gelişti. En sık uzamış hava kaçağı görüldü. Kist hidatikte temel tedavi seçeneği olan cerrahide tercih edilen konservatif yaklaşım yeterli ve güvenli bir tedavi sağlamaktadır.
Hydatid cyst is still an important health problem in underdeveloped and developing countries. We aimed to discuss the results of the patients who underwent surgery in our Thoracic Surgery Clinic. Seventy six cases who underwent surgery with diagnosis of pulmonary hydatid cyst in our clinic were retrospectively analysed. Patients were evaluated in terms of gender, lesion number, symptoms, duration of hospital stay, surgical tecjnique and postoperative complications. Diagnosis was made upon clinical assessment, chest graphy and computed tomography of thorax. Abdominal ultrasonography was performed to all patients as an additional examination. Double lumen intubation was done for anesthesia and the patient was approached with posterolateral thoracotomy. Patients who did not have postoperative contraindications were administered albendazole therapy in the dose of 10 mg/kg daily. Of 76 cases, 34 were male and 42 were female with mean age of 24.6 years. Cough and chest pain were the most common findings. Eight patients had hemoptysis. Cysts were most commonly localized in the right lower lobe of the lung. One patient had cysts in both upper lobes, one patient had cysts in both lower lobes, three patients had cysts in right lower and left upper lobes concurrently. Fifteen patients had concurrent hepatic cysts. Cysts were perforated in 35 patients. Cystotomy + capitonage was the most commonly used surgical technique. Six patients experienced postoperative complications. The most common complication was prolonged air leakage. Hydatid cyst surgery is the main treatment option preferred a conservative approach, which provides adequate and safe treatment.

3.
SIK ATAK GEÇİREN KOAH HASTALARINDA KÜÇÜK HAVA YOLLARININ ÖNEMİ
IMPAIRMENT OF SMALL AIRWAYS IN COPD PATIENTS WITH FREQUENT EXACERBATIONS
Yelda VAROL, Ceyda ANAR, Levent USTA, Günseli BALCI, Rıfat ÖZACAR
Sayfalar 15 - 22
KOAH alevlenmeleri, hastalığın seyrini etkileyen önemli bir etmendir. Klinik çalışmalar bazı hastaların FEV1 düzeyinden bağımsız daha sık alevlenme geçirdiğini göstermiş ve ‘sık alevlenme’ geçiren bir alt grup tanımlanmıştır. Küçük hava yolu hasarı KOAH hastalık progresyonunda önemli bir rol oynar ancak küçük hava yolu hasarı ile KOAH alevlenmeleri arasındaki ilişki netlik kazanmamıştır. Çalışmamızda sık alevlenme geçiren KOAH fenotipinin küçük hava yolu hasarı açısından ve sık alevlenme geçirmeyen alt gruptan farklılığı araştırılmıştır. Çalışmaya Nisan 2011- Şubat 2012 arasında 96 stabil KOAH hastası alındı. Son 1 yıl içinde 2 ve üzerinde atak geçiren hastalar sık atak geçiren grup, son 1 yıl içinde 1 ve altında atak geçiren hastalar sık atak geçirmeyen grup olarak kabul edildi. Sık atak geçiren 51 hastanın ortalama FEV 1’'i 880ml (%34), FVC’'si 1500 ml (%45) FEV1/FVC: 60, FEF25- 75 değeri 549 ml (%17) saptandı. Sık atak geçirmeyen 45 hastanın ortalama FEV 1’'i 1210ml (%44), FVC’si 1780 ml (%53) FEV1/FVC: 65, FEF25-75 değeri 750 ml (%25) saptanmıştır. Sık atak geçiren ve geçirmeyen hastaların FEF 25-75 değeri (p=0.009), FEF 25-75 % (p= 0.000), FEV1 ml (p=0.016), FEV1 % (p=0.007), FEV1/FVC (p=0.021) değeri arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmıştır. Son 1 yıl için de KOAH akut atak nedeniyle hastaneye yatan hastalar ile yatmayan hastalar karşılaştırıldığında yalnızca FEF25-75 ml (p=0.015) ve FEF 25-75 % (p=0.014) değerleri arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmıştır. Sık atak geçiren ve hastane yatışı gerektiren atak geçiren KOAH hastalarının FEF25-75 değerleri istatistiksel anlamlı daha düşük bulunmuştur. Küçük hava yolu obstrüksiyonu ve atak sıklığını araştıran klinik çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.
COPD exacerbations are important and affects the course of the disease. Clinical trials showed that a subgroup of COPD patients had more exacerbations independent from their FEV1 values and thus a frequent exacerbation subgroup was defined. Small-airway damage has a role for the disease progression of COPD, but the exact relationship between small-airway damage and COPD exacerbations is not entirely clarified. In our study, we investigated the COPD patients who had frequent exacerbations in terms of small airway damage and their difference from patients who had not frequent exacerbations. 96 stable COPD patients between April 2011 and February 2012 were included in our study. If the patients had two or more exacerbation in the last year, they were defined as frequent exacerbators, if not they were defined as unfrequent exacerbators. The mean FEV1 value of 51 frequent exacerbator was 880ml(34%). Their mean FVC was 1500 ml(45%), mean FEV1/FVC was 60 and mean FEF25-75 was 549 ml(17%). The mean FEV1, FVC, FEV1/FVC and FEF25- 75 values of 45 unfrequent exacerbators were found as 1210ml(44%), 1780 ml(53%), 65 and 750 ml(25%) respectively. When we compared frequent and unfrequent exacerbators, statistical significance was found in FEF 25-75(p=0.009), FEF 25-75 %(p= 0.000), FEV1 ml(p=0.016), FEV1 %(p=0.007), FEV1/FVC(p=0.021) values. In addition, we found statistical significance only in FEF25-75 ml(p=0.015) and FEF 25-75 %(p=0.014) values between patients who were hospitalized in the last year because of COPD exacerbation or not. The FEF25-75 values were found significantly low in frequent exacerbators and who hospitalized due to COPD exacerbations. However, additional comprehensive randomized trials dealing with small-airway obstruction and exacerbation frequency are essential.

4.
BİR ÜNİVERSİTE HASTANESİ HEKİMLERİNİN SİGARA İÇEN HASTALARA SİGARAYI BIRAKMA ÖNERİ DURUMLARININ BELİRLENMESİ
DETERMINING THE SUGGESTION STATUS OF PHYSICIANS ABOUT SMOKING CESSATION TO SMOKER PATIENTS IN A UNIVERSITY HOSPITAL
Ersin GÜNAY, Sevinç SARINÇ ULAŞLI, Ahmet AHSEN, Gürhan ÖZ, Tülay KOYUNCU, Mehmet ÜNLÜ
Sayfalar 23 - 30
Çalışmamızda; bir üniversite hastanesinde yatarak tedavi gören tüm hastaların sigara alışkanlıklarının ve sigara bırakma tecrübelerinin belirlenmesi ve aynı hastane hekimlerinin sigara içen hastalara sigara bırakma konusunda öneri düzeylerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Hastaların demografik özellikleri, sigara öyküsü, sigara bırakma konusundaki tecrübeleri, son başvurduğu klinikteki doktorunun sigara bırakma konusundaki önerilerinin sorulduğu anket formu 22-28 Aralık 2012 tarihleri arasında yatarak tedavi gören hastalara uygulandı. Çalışmaya dahili kliniklerde yatan 102 (%57), cerrahi kliniklerde yatan 77 (%43) hasta olmak üzere toplam 179 hasta dahil edildi. Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 52.65±19.25 yıl idi. Yetmiş iki (%40.2) hasta günlük sigara kullanmakta idi. Sigara içen 58 hastanın (%80.6) en az bir kez sigarayı bırakmayı denediği öğrenildi. Dahili kliniklerde yatan ve günlük sigara içen hastaların 5’inin (%14.7), cerrahi kliniklerde yatan hastaların ise 3’ünün (%7.9) sigara bırakma denemeleri esnasında tıbbi destek aldıkları öğrenildi. Dahili kliniklerde sigara kullanan hastaların %79.4’una, cerrahi kliniklerde %68.4’üne son başvurdukları klinik doktorları sigara kullanıp kullanmadığını sormuş (P= 0.291) ve soru sorulan dahili klinikte yatan sigara kullanan hastaların %77.8’sine, cerrahi klinikte ise %96.1’ine bırakmasını önermişti (P = 0.100). Sonuç olarak, sigara bırakma tedavisinde etkin olduğu bilinen ve yaygın olarak kullanılan 5A yönteminin ilk iki bileşeninin her branştan hekim tarafından yoğun çalışma temposu içinde bile çok kolay ve çok kısa sürede uygulanabileceği kanaatindeyiz
In our study, we aimed to determine smoking habits and the experiences of smoking-cessation of all the patients in inpatient clinics and to evaluate the level of recommendations of physicians about smoking cessation in a university hospital. A questionnaire including the questions about demographic characteristics, smoking history, and smoking-cessation experiences of patients and suggestion of the latest physicians about smokingcessation was administered to all patients between 22 and 28 December, 2012. Total 179 patients as 102 (57%) patients from wards of internal diseases and 77 (43%) patients from wards of surgery were recruited. Mean age of all participants was 52.65±19.25 years. Seventytwo (40.2%) patients were daily-smoker (active smoker). 58 daily-smoker patients (80.6%) had tried to quit smoking at least once. It was learned that 5 (14.7%) daily-smokers from wards of internal diseases and 3 (7.9%) daily-smokers from wards of surgery were received medical-support during smoking-cessation attempts. Smoking status was asked to 79.4% of smokers in wards of internal diseases and 68.4% of smokers in wards of surgery (P=0.291) and smoking cessation was suggested to 77.8% of smokers in wards of internal diseases and 96.1% of smokers in wards of surgery (P=0.100) by physicians in last applied inpatient clinics. In conclusion, we supposed that first two components of 5A method which was widely used, very simple and known method to be effective in the treatment of smoking cessation can be applied by physicians from all disciplines in a very short period of time even in their heavy daily-routine.

5.
BRONŞEKTAZİNİN CERRAHİ TEDAVİSİ: 45 HASTANIN ERKEN VE GEÇ DÖNEM SONUÇLARI
SURGICAL TREATMENT OF BRONCHIECTASIS: SHORT AND LONG TERM RESULTS OF 45 PATIENTS
Kerim TÜLÜCE, İlknur AYTEKİN, Cüneyt KURUL, Abdullah TAŞTEPE İrfan
Sayfalar 31 - 37
Bronşektazi genellikle pulmoner enfeksiyonlar ve bronşial obstrüksiyona sekonder olarak gelişir. Halen ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık problemidir. Retrospektif yaptığımız çalışmamızın amacı bronşektazinin cerrahi tedavisindeki deneyimlerimiz ile erken ve geç dönem takip sonuçlarımızı sizlere sunmaktır. Kliniğimizde Ocak 2003 ile Mart 2011 arasında bronşektazi nedeni ile opere ettiğimiz 45 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, semptomlar, etyoloji, rezeksiyon tipi, mortalite, morbidite ve takip sonuçları kayıt edildi ve değerlendirildi. Olguların 23(%55,1)’ü bayan, 22(%48,9)’si erkekti ve ortalama yaş 30,3 idi(6-63 yaş aralığı). Semptomlar 35 olguda aşırı miktarda pürülan balgam, 30 olguda kötü kokulu balgam ekspektorasyonu, 20 olguda dispne ve tüm olgularda öksürük idi. Toplamda 34 lobektomi, üç lobektomi+ segmentektomi, altı segmentektomi, bir bilobektomi ve beş wedge rezeksiyon uygulandı. Postoperatif erken komplikasyon 17 olgumuzda görüldü. Serimizde mortalitemiz olmadı. Takiplerimiz 39 olguda 24 aya tamamlandı. Altı olgu takip edilemedi. Semptomlar 28 olguda tamamen kayboldu, yedi olguda azalırken, dört olgumuzda ise düzelme olmadı yada daha kötüye gitti. Bronşektazi tedavisinde öncelik medikal tedavidir. Medikal tedavinin yetersiz kaldığı özellikle lokalize hastalıkta ise cerrahi iyi bir seçenektir. Bronşektazide cerrahi rezeksiyonlar kabul edilebilir mortalite ve morbidite ile uygulanabilmektedir. Bilateral diffüz hastalıkta ise akciğer transplantasyonu güncel ve umut verici bir tedavi seçeneğidir.
Bronchiectasis generally develops from pulmonary infections and bronchial obstruction. It is still a serious health problem in devoloping countries as our own.The aim of this retrospective study was to present our surgical experiences of managing bronchiectasis with results of short and long term follow-up. The files of 45 patients who underwent surgery for bronchiectasis in our clinic between January 2003 and March 2011 were reviewed retrospectively. The demographic features, symptoms, etiology, resection type, mortality, morbidity and follow-up results of patients were recorded and evaluated. There were 23(51,1%) female and 22 (48,9%) male patients and the average patient age was 30,3 years (ranged from 6 to 63 years). Symptoms were copious amount of purulent sputum in 35 patients, expectoration of foul-smelling sputum in 30 patients, dyspnea in 20 patients and cough in all patients. A total of 34 lobectomies, three lobectomies with segmentectomy, six segmentectomies, one bilobectomy and five wedge resections were carried out. Postoperative early complications were seen in 17 patients.There was no death in our study group. Follow-up was completed in 39 patients with a mean period of 24 months.Six patient could not be followed up properly. Symptoms disappeared in 28 patients, improved in seven, unchanged or worsened in four. In bronchiectasis treatment, first choice is medical therapy. Surgical treatment is a good option in case of failured medical therapy, especially with localised disease. Surgical resection for bronchiectasis can be performed with acceptable morbidity and mortality. For bilateral diffuse disease, lung transplation is an hot-button and promising treatment choice.

6.
ERİŞKİNDE NADİR GÖRÜLEN BİR ANTİTE: KONJENİTAL KİSTİK ADENOMATOİD MALFORMASYON
A RARELY SEEN ENTITY IN ADULTS: CONGENITAL CYSTIC ADENOMATOID MALFORMATION
Esra YAMANSAVCI ŞİRZAİ, Ahmet ÜÇVET, Funda CANSUN YAKUT, Mehmet ÜNAL, Soner GÜRSOY, Nur CABAR YÜCEL
Sayfalar 39 - 43
Konjenital kistik adenomatoid malformasyon (KKAM), hamartomatöz veya displastik akciğer dokusunun, normal akciğer dokusu ile karıştığı ve genellikle tek lob lokalizasyonu gösteren konjenital pulmoner anomalilerden biridir. Yenidoğan ve infantlarda daha sık izlenmesine karşın, erişkin yaşta daha nadir rastlanır. Tedavide etkilenen kısmın cerrahi olarak çıkarılması, tercihen lobektomi yapılması önerilmektedir. On yedi yaşında sol akciğer üst lobda kistik lezyonu bulunan kadın olgu, hemoptizi, daha önce sol akciğer alt lobda kistik lezyon olduğu bilinen yirmi dört yaşında erkek olgu ise nefes darlığı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Lobektomi ile opere edilen her iki olgu da postoperatif dönemde histopatolojik olarak konjenital kistik adenomatoid malformasyon tip 1 tanısı aldı. Nadir görülmesi nedeniyle iki olgu ilgili literatür eşliğinde sunulmuştur.
Congenital cyctic adenomatoid malformation (CCAM) is one of the congenital pulmonary anomalies generally localized in one lobe. Normal lung tissue is infered with hamartomatoeus or displastic lung tissue. Despite the fact that it is mostly seen in newborn and infants; coincided rarely in adults. Surgical resection of the affected part, preferably lobectomy, is offered. Seventeen years old woman with cystic lesion in left lung superior lobe complaining of hemoptysis, twentyfour year old male known to have cyctic lesion in left lung inferior lobe with dyspnea, referred to our clinic. Both cases were undergone lobectomy, diagnosed as congenital cyctic adenomatoid malformation type 1 histopathologically in post operative period. Two cases are presented with literature because it is rarely seen.

7.
İLERİ YAŞTA ATİPİK RADYOLOJİK GÖRÜNÜMLÜ KRONİK EOZİNOFİLİK PNÖMONİ: OLGU SUNUMU
CHRONIC EOSINOPHILIC PNEUMONIA WITH ATYPICAL RADIOLOGICAL PRESENTATION IN AN ELDERLY PATIENT: CASE REPORT
Sarıoğlu NURHAN, Erel FUAT, Demirpolat GÜLEN
Sayfalar 45 - 50
Kronik Eozinofilik Pnömoni (KEP), subakut dispne, akciğer grafisinde periferal infiltratlar ve pulmoner eozinofili ile karakterize nadir bir interstisyel akciğer hastalığıdır. Sıklıkla bakteriyel pnömoni ve diğer pulmoner konsolidasyon nedenleri ile karışabilir. İki aydır öksürük ve dispne öyküsü olan 74 yaşında kadın olgu, nonspesifik antibiyotik tedavisine yanıt alınamaması üzerine kliniğimize refere edildi. Ateş ve lökositozu olmayan olgunun bilgisayarlı tomografisinde sağ akciğerde belirgin olmak üzere periferal yamalı konsolidasyonlar izlenmekteydi. Olguya bronkoskopi, bronkoalveoler lavaj (BAL) yapıldı. Klinik, radyolojik ve patoloji bulguları ile KEP tanısı konuldu. Steroid tedavisi ile klinik, radyolojik bulgularda dramatik iyileşme gözlendi. İleri yaşta olması ve atipik radyolojik bulgular göstermesi nedeniyle literatür eşliğinde sunuldu.
Chronic eosinophilic pneumonia (CEP) is a rare interstitial lung disease characterized by subacute dyspnea, peripheral infiltrates on the chest radiography and pulmonary eosinophilia. It is frequently confused with bacterial pneumonia or other causes of pulmonary consolidation. A 74- year-old woman patient who had cough and fatigue lasting during last two months was referred to our clinic, because she was not recovered by nonspesific antibiotherapy. Unilateral peripheral consolidation were seen on the chest tomography of the patient who had not fever and leukocytosis. Bronchoscopy, bronchoalveolar lavage (BAL) was performed. Clinical, radiological and pathological findings of the patient diagnosed as CEP were significantly recovered by corticosteroid treatment. The case was presented because of her advanced age and atipic radiological findings and the literature is reviewed.

8.
SIK TEKRARLAYAN AKCİĞER ENFEKSİYONU NEDENİ OLARAK MOUNİER-KUHN SENDROMU: OLGU SUNUMU
MOUNIER-KUHN SYNDROME AS A CAUSE OF RECURRENT PULMONARY INFECTIONS: A CASE REPORT
Özlem KAR KURT, Zehra YAŞAR, Betül ARI, Fahrettin TALAY, Safiye GÜREL
Sayfalar 51 - 54
Trakeobronkomegali, trakea ve büyük bronşların anormal genişlemesi ile karakterize bir sendromdur. Trakea ve ana bronşlarda elastik ve müsküler dokudaki atrofi veya eksiklik sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Solunum fonksiyonlarının iyi korunduğu minimal hastalıktan bronşektazi, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları ve solunum yetmezliğine kadar değişen farklı klinik prezentasyonlar gösterilmiştir. Daha önce astım nedeniyle takipli 61 yaşında erkek hasta bir haftadır olan öksürük, ateş ve hırıltı şikâyetleri ile başvurdu. Son 1 yılda 3 kez pnömoni nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavi öyküsü olan olgunun toraks bilgisayarlı tomografisinde trakea çapında genişleme ve her iki akciğerde bronşektazi saptandı. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonunun eşlik ettiği, trakeobronkomegali olarak kabul edilen bu nadir olgu sunuldu ve ilgili literatür gözden geçirildi.
Tracheobronchomegaly is a syndrome characterized by abnormal dilatation of the trachea and main bronchi. This syndrome is thought to be caused by atrophy or absence of elastic fibers and smooth muscle cells in trachea and main bronchi. A broad spectrum of clinical presentations has been documented ranging from minimal disease with good preservation of pulmonary function to bronchiectasis, recurrent respiratory tract infection and respiratory failure. We present the case of a 61-year-old male patient who was admitted to hospital because of cough, fever and wheezing for one week. The patient had a history of hospitalization due to pneumonia 3 times in the last one year. Computed tomography scan showed tracheomegaly and bilateral bronchiectasis. This rare case, considered as tracheobronchomegaly accompanying recurrent pulmonary infection, is presented and the pertinent literature is reviewed.

9.
KARTAGENER SENDROMU: OLGU SUNUMU
KARTAGENER SYNDROME: A CASE REPORT
Erdem YALÇINKAYA, Ceyda ANAR, İpek ÜNSAL, Filiz GÜLDAVAL, Hüseyin HALİLÇOLAR
Sayfalar 55 - 59
Kartagener Sendromu, otozomal resessif geçişli, dekstrokardi, sinüzit ve erken dönemde kronik üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarıyla, geç dönemde bronşektazi ile karakterize ender görülen bir hastalıktır. Primer siliyer diskinezi 20000 canlı doğumda bir görülen nadir bir durumdur. Bu hastalık grubunun %50’ sini kartagener sendromu oluşturur. Bu hastalarda solunum sistemi bulguları çocukluk çağında başlar, olguların %90’ı 15 yaş öncesi saptanmaktadır. Etiyolojisi bilinmemektedir. Kartagener sendromlu olgularda diğer organ anomalileri de görülebilmektedir. Bu çalışmada, kliniğimizde yatan ve akciğer radyogramında situs inversus, pnömoni, toraks tomografisinde situs inversus, bronşektazi, pnömoni ve paranazal sinüs tomografisinde sinüslerde mukozal kalınlaşma saptanan ve 10 yıl önce A-V tam blok nedeniyle pacemaker takılan 23 yaşındaki erkek olgu nadir görülen Kartagener sendromu tanısı ile literatür bilgileri ışığında tartışılarak sunulmuştur.
Kartagener’s Syndrome is a rare ilness which is autosomal recessive pattern of inheritance, dextrocardia, sinusitis and characterized by chronic upper and lower respiratory tract infections and bronchiectasis at early and late stages respectively.Primary ciliary dyskinesia which is seen 20,000 live birth is a rare disease and kartagener sendyrome occurs in approximately half of these patients. In most instances symptoms date back to childhood.Ninety percent of cases were observed before the age of 15 years. Aetiology unknown. Kartagener’s syndrome could be present in association with other organ anomalies. An hospitalized 23 years old male, with findings of situs inversus on chest X-ray; situs inversus and bronchiectasis, pneumonia on thorax computed tomography; and mucosal thickening on paranasal sinus computed tomography and pacemaker was perfoprmed before 10 years because of A-V full bloc has been presented with the rare diagnosis of Kartagener’s syndrome by discussing in the light of literatur.

10.
POSTOPERATİF GEÇİCİ HORNER SENDROMU GELİŞEN POSTERİOR MEDİASTİNAL KİTLE: NÖRİLEMMOMA
TEMPORARY HORNER'S SYNDROME DUE TO POSTOPERATIVE POSTERIOR MEDIASTINAL TUMOR: NEURÄ°LEMMOMA
Taner ÖZTÜRK, Ozan USLUER, Kenan CAN CEYLAN, Özgür SAMANCILAR, Serpil SEVİNÇ, Şeyda ÖRS KAYA
Sayfalar 61 - 64
Toraksda nörojenik tümörler en sık olarak posterior mediastende bulunurlar. Malign veya benign nörojenik tümörlerin temel tedavisi komplet rezeksiyondur. Nörolojik tümörlerin çoğu benign olduğundan, rezeksiyonun amacı lokal büyümeye bağlı semptomların giderilmesi, tanının doğrulanması ve olasılığı az da olsa malign dejenerasyon ihtimalinin önlenmesidir. Bizim olgumuz; 62 yaşında kadın hastanın postero-anterior (PA) akciğer grafisinde, sağ apeksde saptanan paramediastinal yerleşimli lezyon, bilgisayarlı toraks tomografisi (BT) ile değerlendirildi. Posterior mediastinal kitle tanısıyla sağ videotorakoskopi ile kitle komplet rezeke edildi. Posterior mediastinal nörojenik tümör nedeniyle videotorakoskopik olarak rezeke edilen olgularda postoperatif geçici Horner sendromunun çok nadir görülmesi nedeniyle bu olguyu literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.
Neurogenic tumors are most frequently found to the posterior mediastinum in thorax. Complete resection is the main treatment of malignant or benign neurogenic tumors. The aim of resection is due to benign of the majority of neurogenic tumors, the removal of symptoms related to local growth, confirm diagnosis and to prevent the possibility of a slight possibility of malignant degeneration. A 62-year-old female patient’s chest x-ray showed an extensive lesion of the right süperior paramediastinum localization. This lesion was evaluated computed tomography scan. Posterior mediastinal mass was resected complete with the right video assisted thoracoscopy. In this study, review the literature on the subject, we present a very rare occurrence postoperative temporary Horner's syndrome which resected by video assisted thoracoscopy due to posterior mediastinal neurogenic tumor.

LookUs & Online Makale