1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Advisory Board Sayfalar II - IV |
3. | İçindekiler Contents Sayfalar V - VI |
4. | Editör’den Editorial Sayfa VII |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
5. | KOAH Hastalarında Endotel Disfonksiyonu ve Sistemik İnflamasyon Belirteçleri Olarak Serum Endokan ve sICAM-1 Düzeylerinin Değerlendirilmesi ve Bunların Komorbiditelerle Olan İlişkisi Assessment of Serum Endocan and sICAM-1 Levels as Markers of Endothelial Dysfunction and Systemic Inflammation and Their Relationship with Comorbidities in COPD Patients Onur Yazıcı, Fisun Karadağ, Şule Taş Gülen, Burcu Talay Mustafaoğlu, Aslıhan Büyüköztürk Karuldoi: 10.5222/IGH.2021.58066 Sayfalar 1 - 10 GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) birçok komorbiditenin eşlik ettiği ve sistemik etkileri olan bir hastalıktır. Sistemik inflamasyon ve endotel disfonksiyonu KOAH’da komorbidite görülme sıklığını arttırmaktadır. Endokan ve hücreler arası adezyon molekülü 1(ICAM-1) endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyonu belirlemede belirteç olarak kullanılabilir. Biz de çalışmamızda KOAH hastalarında endokan ve ICAM-1 düzeyi ile endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyonu değerlendirmeyi ve komorbiditelerin bu belirteçlerle olan ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza Mayıs 2018-Mayıs 2019 tarihleri arasında göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran KOAH hastaları ve kontrol grubu alındı. Tüm olguların demografik verileri, komorbiditeleri, zorlu vital kapasite (FVC) %, zorlu ekspiratuvar volüm birinci saniye (FEV1) % ve FEV1/FVC parametreleri ve Modified Medical Research Council (mMRC) dispne skalası skorları ile KOAH olgularının KOAH değerlendirme anketi (CAT) skorları kaydedildi. KOAH hastaları komorbiditesi olan ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. KOAH hastaları ayrıca GOLD sınıflamasına göre A’dan D’ye 4 gruba ayrıldı. Endokan ve soluble ICAM-1 (sICAM-1) düzeyleri serumda ELISA yöntemiyle ölçüldü. BULGULAR: KOAH grubunda endokan ve sICAM-1 değerleri daha yüksekti (p değerleri sırasıyla <0,001ve 0,031). KOAH ve kontrol grupları arasında koroner arter hastalığı dışındaki komorbiditeler benzer sıklıktaydı. Komorbiditesi olan ve olmayan KOAH hastaları arasında ve KOAH grupları arasında serum endokan ve sICAM-1 düzeyleri benzerdi. Endokan, FVC% ve FEV1% ile negatif yönde, CAT, mMRC ve sigara kullanımı ile pozitif yönde korelasyon gösteriyorken sICAM-1 sadece sigara kullanım miktarıyla pozitif korelasyon gösteriyordu. TARTIŞMA ve SONUÇ: KOAH hastalarında komorbiditelerden ve hastalık ağırlığından bağımsız olarak endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyon vardır. Endokan ve sICAM-1 bu durumu göstermede kullanılabilir belirteçlerdir. Endokan havavayolu obstrüksiyonun ağırlığını öngörmede kullanılabilirken sICAM 1 bunu öngörmede yetersizdir. |
6. | Tüberküloz Hastalarında Damgalanma ve ayırımcılığın Analizi The Analiysis of Stigma and Discrimination in Tuberculosis Patients Melik Baltacı, Sulhattin Arslan, Sanem Nemnezi, Yeltekin Demireldoi: 10.5222/IGH.2021.57966 Sayfalar 11 - 21 GİRİŞ ve AMAÇ: Tüberküloz hastaları toplum tarafından damgalanmakta, ayrımcılığa maruz kalmakta ve başka bir deyişle stigmatize edilmektedir. Damgalanma hastaların tanı konma sürecinin gecikmesine, tedavilerinin aksamalarına, benlik saygılarının ve yaşam kalitelerinin azalmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı tüberküloz hastalarının maruz kaldığı damgalanma düzeyini ve etkileyen faktörleri belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız örneklemini Sivas Verem Savaş Dispanseri’nde takipli 18 yaşından büyük, iletişim problemi olmayan, gönüllü 95 tüberküloz hastası oluşturmaktadır. Veriler yüz yüze görüşme yöntemiyle Tüberkülozlu Hastalarda Stigma Ölçeği (THSÖ) ve sosyodemografik anket formu kullanılarak toplandı. Hastaların sosyo-demografik yapıları kayıtedildi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 46.96±14.21 yıl olup, %61.1’i erkektir. Araştırmaya katılan kadın hastalar ile sosyal güvencesi olmayan hastaların kendini algılama ve içselleştirilmiş stigma düzeyleri yüksek çıkarken, aylık ortalama geliri asgari ücret altı olanlar ile medeni durumu evli olan hastaların hissedilen stigma düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05). Okuryazar olmayan hastaların aile/arkadaş ilişkileri stigma düzeyi anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05). Tüberküloz durumuna göre kronik vakalar ile yerleşim yerine göre akciğer tüberkülozu olan hastaların tüm stigma puanları anlamlı düzeyde yüksek çıkarken (p<0.05), ailesinde tüberküloz olan hastaların kendini algılama ve içselleştirilmiş stigma düzeyi anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05). Tüberküloz olduğunu gizleyen hastalar ile aile ve arkadaşlarından dışlanıp kötü muamale gören hastaların tüm stigma puanları anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda tüberkülozlu hastaların orta düzeyde damgalanma yaşadığı belirlendi. Tüberkülozlu hastalarda damgalanma ve ayrımcılığın önlenmesi en az tedaviye uyum kadar önemlidir |
7. | Tütün Bağımlılığının COVİD-19 Ağırlığı Üzerine Etkisi The Effect of Tobacco Addiction on Severity of COVID-19 Sibel Günay, Ebru Unsal, Emine Argüder, Hatice Kilic, Mukremin Er, Hülya Çelenk Ergüden, Habibe Hezer, Ebru Sengul Parlak, zeynep hancıoğlu, Esmehan Akpınar, Filiz Sadi Aykan, Esra Unsay Metan, Aynil Dalkıran, Yasin Kocaman, Ayşegül Karalezlidoi: 10.5222/IGH.2021.53825 Sayfalar 22 - 31 GİRİŞ ve AMAÇ: Pandemi sürecinin ilk 2 ayında COVİD Kliniğinde takip edilen COVİD-19 tanılı hastaların genel özelliklerini, sigara kullanımı ile hastalığın semptomları ve klinik seyri arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Onsekiz yaş üzerinde ve COVID-19 tanısı alan hastalar retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik verileri, semptomları, ek hastalıkları, tütün ve tütün ürünü kullanım durumları, hastalık ciddiyeti, hastanın serviste veya yoğun bakımda takip durumları ve ek tedaviye ihtiyaç durumları ve tütün kullanımı ile hastalık ciddiyet arasındaki ilişki incelendi. BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 57 yıl olan, %40,6’sını kadın hastaların oluşturduğu toplam 224 hasta dahil edildi. Hastaların %32,6’sı aktif sigara içicisi, %27,6’sı sigarayı bırakmış, %13,4 pasif içici ve %26,3 hiç sigara içmemiş olgulardı. Sigarayı bırakan hastaların (n=62) 17’si (%27,4’ü) sigarayı pandemi sürecinde bırakmıştı. En yüksek sigara kullanma oranı 18-49 yaş aralığındaki hastalarda (%44,7) saptandı. Aktif sigara içen hastalarda dispne (%45,2), koku alamama (%31,5), tat alamama ((%21,9), üşüme- titreme (%16,9) daha yüksek saptandı. Hastalık şiddeti aktif sigara içenlerde oransal olarak daha yüksek bulunmasına rağmen fark saptanmadı. Hastaların takipleri sırasında destek tedavilere duyulan ihtiyaçlar karşılaştırıldığında; oksijen tedavisi kullanımı aktif sigara kullanan ve tütün kullanımını bırakmış olan hastalarda anlamlı düzeyde daha yüksek saptanırken diğer tedaviler benzer oranlarda saptandı. Tütün kullanma durumları ve ölüm oranları karşılaştırıldığında aktif tütün kullananlarda oransal olarak daha yüksek ölüm oranı saptandı ancak fark bulunmadı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda tütün kullanımının hastalık ciddiyeti ve ölüm oranları üzerine anlamlı bir etkisi saptanmazken, COVİD-19 hastalarında özellikle nefes darlığı semptomunun sigara içenlerde daha fazla olduğu ve oksijen tedavisine ihtiyacın tütün kullanımına bağlı olarak anlamlı olarak artabileceği görülmektedir. |
8. | Karsinoid Tümörlerde Parankim Koruyucu Cerrahi Tedavi Sonuçlarımız ve Cerrahi Yaklaşımdaki Değişiklikler Our Parenchyma-Sparing Surgical Treatment Results in Carcinoid Tumors and Changes in the Surgical Approach Figen Türk, Gökhan Yuncu, Tolga Semerkant, Yasin Ekinci, Gökhan Öztürkdoi: 10.5222/IGH.2021.68552 Sayfalar 32 - 37 GİRİŞ ve AMAÇ: Karsinoid tümörlerin cerrahi tedavisinde lobektomi ile birlikte yapılan hiler/mediastinal lenf nodu örneklemeleri en sık uygulanan cerrahi yöntemlerdir. Lobektomi ile beraber yapılan bronkoplastik yaklaşımlar ise hem normal akciğer dokusunun korunmasını, hem de santral yerleşimli tümörlerde sleeve rezeksiyona imkan vererek pnömonektomiden kaçınmada alternatif cerrahi yaklaşım sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, kliniğimizde opere edilen karsinoid tümörlü olgularda uyguladığımız parankim koruyucu açık cerrahi tedavi deneyimlerimizi literatürde yer alan cerrahi yenilikler ışığında sunmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde 2006-2012 yılları arasında karsinoid tümör tanısı almış ve cerrahi rezeksiyon uygulanmış 11 olgu tümörün epidemiyolojisi, tanı yöntemleri, tümörün lokalizasyonu, cerrahi tedavi yöntemi, tipi ve evresi ile postoperatif komplikasyonlar açısından geriye dönük olarak incelendi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 54,81±13,75 yıl (31-72yıl) olup 7’si erkek, 4’ü kadındı. Öksürük 8 olguyla (%72,7) en sık gözlenen başvuru şikayetiydi. Olguların 8’inde (%72,7) kesin tanı bronkoskopik biyopsi ile kondu. Onbir olguda 11’i tipik (%84,6), 2’si atipik (%15,4) olmak üzere toplam 13 karsinoid tümöre rastlandı. En sık uygulanan cerrahi teknikler, 3’ü sleeve ve 1’i bronkioanjioplastik olmak üzere 7 lobektomi (%53,8) ve 4 olguda wedge rezeksiyondu. Sadece tek olguda bilateral senkron ve 3 yıl sonra metakron karsinoid tümör saptandı. Postoperatif patolojik tanı olarak en sık 6 olguda (%54,5) T2N0M0, 3 olguda ise (%27,2) T1N0M0 saptandı. Postoperatif dönemde 1 olguda atelektazi 1 olguda ise uzamış hava kaçağı gözlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kliniğimizde karsinoid tümörlü hastaların cerrahi tedavisinde her ne kadar halen torakotomi ile lobektomi uygulansa da, son zamanlarda kullanımları gittikçe artan VATS ve robotik cerrahi tekniklere doğru yönlendirmiş ve günlük pratikte minimal invaziv cerrahi öncelik olmuştur |
OLGU SUNUMU | |
9. | İş Yerinde Sağlık Gözetimi Sorunu: Bir Olgu Sunumu Health Surveillance Problem in the Workplace: A Case Report Ünal Akel, Ayse Coskun Beyan, Arif Hikmet Çımrındoi: 10.5222/IGH.2021.22932 Sayfalar 38 - 43 Seramik sektörü tozlu sektörlerden birisidir ve silikozis sık görülmektedir. Bu nedenle sistematik olarak sağlık ve maruz kalım verilerinin elde edilmesi pnömokonyoz riskinin değerlendirilmesi ve erken tanısı ile çalışanların geri dönüşümsüz hasarlara uğramadan sağlığının korunması önem kazanmaktadır. Kırk yaşında erkek olgu, akciğer grafisindeki lezyonlar nedeniyle kliniğimize başvurdu. Son 5 yıldır belediye çalışanı olarak bahçe işlerinde çalışıyordu. İş öyküsünde, 2003-2013 yılları arasında seramik fabrikasında değirmen işçisi olarak çalışmıştı. Akciğer radyografisinde, milimetrik yuvarlak opasiteler ve büyük opasite ile bilateral hiler dolgunluk saptandı. Gürültü riski nedeniyle yapılan odyometrik incelemede her 2 kulakta gürültüye bağlı işitme kaybı ile uyumlu bulgular vardı. İş yerinde düzenli sağlık izlemi yapılmadığı için iş koşullarından kaynaklanan yüksek toz riski ile ilişkili sağlık sorununun komplike hâle dönüştükten sonra tanısı konulabilmiştir. Tanı iş yerinde işe giriş, iş yerinde periyodik muayene ya da işten ayrılış muayenesinde değil, işten ayrıldıktan yıllar sonra rastlantı sonucu konulmuştur. İzlem işe giriş, periyodik muayene, işe dönüş ve işten ayrılma muayenelerini kapsamalıdır. |
10. | Travma Sonrası Karaciğerin Toraksa Herniyasyonu: Geç Tanı Almış Diyafragma Rüptürü An Unusual Late Complication of Traumatic Rupture of Diaphragm: Thoracic Herniation of Liver Tuba Acar, Soner Gürsoydoi: 10.5222/IGH.2021.21939 Sayfalar 44 - 47 Künt veya penetran travmalar sonucunda diyafragmada meydana gelen hasar sonucu karın içi organların intratorasik bölgeye geçmesi, nadir görülen, iyi bilinen ancak kolaylıkla gözden kaçabilen önemli bir komplikasyondur. Şiddetli travmalarda erken dönemde hastanın durumu stabil olmadığı için tanı atlanabilir. Bu durum tedavide gecikmelere neden olabilir. Bu çalışmada künt toraks travmasından 1,5 ay sonra tanı konulan diyafragma rüptürlü bir olgu sunulmaktadır. |
11. | Sıradışı Bir Akciğer Neoplazmı: Primer Pulmoner Menenjiyom An Extremely Lung Neoplasm: Primary Pulmonary Meningioma Serkan Yazgan, Ahmet Ucvet, Ozan Usluer, Soner Gürsoy, Alev Gülşah Hacar, Nur Yüceldoi: 10.5222/IGH.2021.88597 Sayfalar 48 - 52 Menenjiyom başlıca santral sinir sistemi tümörü olmasına rağmen, primer pulmoner menenjiyom, santral sinir sistemi dışında yerleşen, ender bir akciğer neoplazmıdır. Orijini hakkında net bir görüş birliğine varılamamıştır. Herhangi bir ön tanısı veya semptomu olmayan, 42 yaşında, kadın hasta, rutin kontroller sırasında, akciğer röntgeninde tesadüfen saptanan lezyon nedeniyle kliniğimize başvurdu. Sol akciğer alt lobda saptanan lezyon, cerrahi olarak rezeke edildi. Bu çalışmada; primer pulmoner menenjiyom, ender görülmesi nedeniyle incelenerek, literatür verileri eşliğinde sunulmuştur. |