ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 35 (1)
Cilt: 35  Sayı: 1 - 2021
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV

3.
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - VI

4.
Editör’den
Editorial

Sayfa VII

ORIJINAL ARAŞTIRMA
5.
KOAH Hastalarında Endotel Disfonksiyonu ve Sistemik İnflamasyon Belirteçleri Olarak Serum Endokan ve sICAM-1 Düzeylerinin Değerlendirilmesi ve Bunların Komorbiditelerle Olan İlişkisi
Assessment of Serum Endocan and sICAM-1 Levels as Markers of Endothelial Dysfunction and Systemic Inflammation and Their Relationship with Comorbidities in COPD Patients
Onur Yazıcı, Fisun Karadağ, Şule Taş Gülen, Burcu Talay Mustafaoğlu, Aslıhan Büyüköztürk Karul
doi: 10.5222/IGH.2021.58066  Sayfalar 1 - 10
GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) birçok komorbiditenin eşlik ettiği ve sistemik etkileri olan bir hastalıktır. Sistemik inflamasyon ve endotel disfonksiyonu KOAH’da komorbidite görülme sıklığını arttırmaktadır. Endokan ve hücreler arası adezyon molekülü 1(ICAM-1) endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyonu belirlemede belirteç olarak kullanılabilir. Biz de çalışmamızda KOAH hastalarında endokan ve ICAM-1 düzeyi ile endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyonu değerlendirmeyi ve komorbiditelerin bu belirteçlerle olan ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza Mayıs 2018-Mayıs 2019 tarihleri arasında göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran KOAH hastaları ve kontrol grubu alındı. Tüm olguların demografik verileri, komorbiditeleri, zorlu vital kapasite (FVC) %, zorlu ekspiratuvar volüm birinci saniye (FEV1) % ve FEV1/FVC parametreleri ve Modified Medical Research Council (mMRC) dispne skalası skorları ile KOAH olgularının KOAH değerlendirme anketi (CAT) skorları kaydedildi. KOAH hastaları komorbiditesi olan ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. KOAH hastaları ayrıca GOLD sınıflamasına göre A’dan D’ye 4 gruba ayrıldı. Endokan ve soluble ICAM-1 (sICAM-1) düzeyleri serumda ELISA yöntemiyle ölçüldü.
BULGULAR: KOAH grubunda endokan ve sICAM-1 değerleri daha yüksekti (p değerleri sırasıyla <0,001ve 0,031). KOAH ve kontrol grupları arasında koroner arter hastalığı dışındaki komorbiditeler benzer sıklıktaydı. Komorbiditesi olan ve olmayan KOAH hastaları arasında ve KOAH grupları arasında serum endokan ve sICAM-1 düzeyleri benzerdi. Endokan, FVC% ve FEV1% ile negatif yönde, CAT, mMRC ve sigara kullanımı ile pozitif yönde korelasyon gösteriyorken sICAM-1 sadece sigara kullanım miktarıyla pozitif korelasyon gösteriyordu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: KOAH hastalarında komorbiditelerden ve hastalık ağırlığından bağımsız olarak endotel disfonksiyonu ve sistemik inflamasyon vardır. Endokan ve sICAM-1 bu durumu göstermede kullanılabilir belirteçlerdir. Endokan havavayolu obstrüksiyonun ağırlığını öngörmede kullanılabilirken sICAM 1 bunu öngörmede yetersizdir.
INTRODUCTION: Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) has systemic effects and is accompanied by numerous comorbidities. Systemic inflammation and endothelial dysfunction increase incidence of comorbidities in COPD. Endocan and Intercellular Adhesion Molecule-1 (ICAM-1) can be used as indicators for determining endothelial dysfunction and systemic inflammation. We aimed to investigate endothelial dysfunction and systemic inflammation using endocan and sICAM-1 levels and determine associations of these indicators with comorbidities in COPD patients.
METHODS: COPD patients who presented to Outpatient Chest Diseases Clinic between May 2018 and May 2019 and a control group were included in the study. Demographic data, comorbidities, forced vital capacity (FVC)%, forced expiratory volume 1-second (FEV1)%, and FEV1/FVC, Modified Medical Research Council (mMRC) dyspnea scores, and COPD-assessment-questionnaire (CAT) scores of COPD patients were recorded. COPD patients were divided into two groups as those with/without comorbidities. Besides, they were classified into four groups (A-D) according to the GOLD classification. Serum endocan and soluble ICAM-1 (sICAM-1) levels were measured by the ELISA method.
RESULTS: Endocan and sICAM-1 levels of the COPD group were higher (p<0.001 and p=0.031, respectively). COPD and Control Groups had similar incidences of comorbidities except for coronary artery disease. Serum endocan and sICAM-1 levels of COPD patients with/without comorbidities and COPD subgroups were similar. Endocan had negative correlations with FVC% and FEV1% and was positively correlated with CAT, mMRC, and smoking, whereas sICAM-1 was positively correlated with the amount of smoking.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Endothelial dysfunction and systemic inflammation are present independent of comorbidities and disease severity in COPD patients. Endocan and sICAM-1 can be used to indicate this situation. Endocan can be used, but sICAM-1 is insufficient to predict airway obstruction severity.

6.
Tüberküloz Hastalarında Damgalanma ve ayırımcılığın Analizi
The Analiysis of Stigma and Discrimination in Tuberculosis Patients
Melik Baltacı, Sulhattin Arslan, Sanem Nemnezi, Yeltekin Demirel
doi: 10.5222/IGH.2021.57966  Sayfalar 11 - 21
GİRİŞ ve AMAÇ: Tüberküloz hastaları toplum tarafından damgalanmakta, ayrımcılığa maruz kalmakta ve başka bir deyişle stigmatize edilmektedir. Damgalanma hastaların tanı konma sürecinin gecikmesine, tedavilerinin aksamalarına, benlik saygılarının ve yaşam kalitelerinin azalmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı tüberküloz hastalarının maruz kaldığı damgalanma düzeyini ve etkileyen faktörleri belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız örneklemini Sivas Verem Savaş Dispanseri’nde takipli 18 yaşından büyük, iletişim problemi olmayan, gönüllü 95 tüberküloz hastası oluşturmaktadır. Veriler yüz yüze görüşme yöntemiyle Tüberkülozlu Hastalarda Stigma Ölçeği (THSÖ) ve sosyodemografik anket formu kullanılarak toplandı. Hastaların sosyo-demografik yapıları kayıtedildi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 46.96±14.21 yıl olup, %61.1’i erkektir. Araştırmaya katılan kadın hastalar ile sosyal güvencesi olmayan hastaların kendini algılama ve içselleştirilmiş stigma düzeyleri yüksek çıkarken, aylık ortalama geliri asgari ücret altı olanlar ile medeni durumu evli olan hastaların hissedilen stigma düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05). Okuryazar olmayan hastaların aile/arkadaş ilişkileri stigma düzeyi anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05). Tüberküloz durumuna göre kronik vakalar ile yerleşim yerine göre akciğer tüberkülozu olan hastaların tüm stigma puanları anlamlı düzeyde yüksek çıkarken (p<0.05), ailesinde tüberküloz olan hastaların kendini algılama ve içselleştirilmiş stigma düzeyi anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05). Tüberküloz olduğunu gizleyen hastalar ile aile ve arkadaşlarından dışlanıp kötü muamale gören hastaların tüm stigma puanları anlamlı düzeyde yüksek çıkmıştır (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda tüberkülozlu hastaların orta düzeyde damgalanma yaşadığı belirlendi. Tüberkülozlu hastalarda damgalanma ve ayrımcılığın önlenmesi en az tedaviye uyum kadar önemlidir
INTRODUCTION: Objective: Tuberculosis patients are stigmatized by the society, exposed to discrimination and in other words stigmatized. Our study was carried out to determine the level of stigmatization and the factors affecting the tuberculosis patients.
METHODS: The sample of our study consisted of 95 patients with tuberculosis who were older than 18 years of age and had no communication problems by Tuberculosis Dispensary. The data were collected using Stigma Scale for Patients with Tuberculosis (SPTT) and sociodemographic questionnaire by face-to-face interview method.
RESULTS: While the self-perception and internalized stigma levels of the patients who had no social security were higher in the female patients who participated in the study, the sensible stigma levels of the patients whose marital status was married and the average monthly income was below the minimum wage were significantly higher (p<0.05). The family / friend relationship stigma level of the illiterate patients is significantly higher (p<0.05). Patients with pulmonary tuberculosis had significantly higher stigma scores than patients with pulmonary tuberculosis according to tuberculosis status (p<0.05), whereas the self-perception and internalized stigma levels of patients with tuberculosis in the family were significantly higher (p<0.05). All stigma scores of the patients who were excluded from the patients and their families and friends who had been treated with tuberculosis were significantly higher (p<0.05).

DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, it was determined that patients with tuberculosis experienced moderate stigmatization. Prevention of stigmatization and discrimination in patients with tuberculosis is as important as adaptation to treatment.


7.
Tütün Bağımlılığının COVİD-19 Ağırlığı Üzerine Etkisi
The Effect of Tobacco Addiction on Severity of COVID-19
Sibel Günay, Ebru Unsal, Emine Argüder, Hatice Kilic, Mukremin Er, Hülya Çelenk Ergüden, Habibe Hezer, Ebru Sengul Parlak, zeynep hancıoğlu, Esmehan Akpınar, Filiz Sadi Aykan, Esra Unsay Metan, Aynil Dalkıran, Yasin Kocaman, Ayşegül Karalezli
doi: 10.5222/IGH.2021.53825  Sayfalar 22 - 31
GİRİŞ ve AMAÇ: Pandemi sürecinin ilk 2 ayında COVİD Kliniğinde takip edilen COVİD-19 tanılı hastaların genel özelliklerini, sigara kullanımı ile hastalığın semptomları ve klinik seyri arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Onsekiz yaş üzerinde ve COVID-19 tanısı alan hastalar retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik verileri, semptomları, ek hastalıkları, tütün ve tütün ürünü kullanım durumları, hastalık ciddiyeti, hastanın serviste veya yoğun bakımda takip durumları ve ek tedaviye ihtiyaç durumları ve tütün kullanımı ile hastalık ciddiyet arasındaki ilişki incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 57 yıl olan, %40,6’sını kadın hastaların oluşturduğu toplam 224 hasta dahil edildi. Hastaların %32,6’sı aktif sigara içicisi, %27,6’sı sigarayı bırakmış, %13,4 pasif içici ve %26,3 hiç sigara içmemiş olgulardı. Sigarayı bırakan hastaların (n=62) 17’si (%27,4’ü) sigarayı pandemi sürecinde bırakmıştı. En yüksek sigara kullanma oranı 18-49 yaş aralığındaki hastalarda (%44,7) saptandı. Aktif sigara içen hastalarda dispne (%45,2), koku alamama (%31,5), tat alamama ((%21,9), üşüme- titreme (%16,9) daha yüksek saptandı. Hastalık şiddeti aktif sigara içenlerde oransal olarak daha yüksek bulunmasına rağmen fark saptanmadı. Hastaların takipleri sırasında destek tedavilere duyulan ihtiyaçlar karşılaştırıldığında; oksijen tedavisi kullanımı aktif sigara kullanan ve tütün kullanımını bırakmış olan hastalarda anlamlı düzeyde daha yüksek saptanırken diğer tedaviler benzer oranlarda saptandı. Tütün kullanma durumları ve ölüm oranları karşılaştırıldığında aktif tütün kullananlarda oransal olarak daha yüksek ölüm oranı saptandı ancak fark bulunmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda tütün kullanımının hastalık ciddiyeti ve ölüm oranları üzerine anlamlı bir etkisi saptanmazken, COVİD-19 hastalarında özellikle nefes darlığı semptomunun sigara içenlerde daha fazla olduğu ve oksijen tedavisine ihtiyacın tütün kullanımına bağlı olarak anlamlı olarak artabileceği görülmektedir.
INTRODUCTION: We aimed to investigate the relationship between smoking and the general characteristics, symptoms and clinical course of patients diagnosed with COVID-19 who were followed-up in the COVID ward in the first 2 months of the pandemic.
METHODS: Patients over the age of 18 and diagnosed with COVID-19 were included retrospectively. The demographic data, symptoms, comorbidities of the patients, tobacco and tobacco-product use, disease severity, the patient's follow-up status in the ward or intensive care unit and the need for supportive treatment, and the relationship between tobacco-use and disease severity were evaluated.
RESULTS: A total of 224 patients, 40.6% of whom were female, with a mean age of 57 years were included in the study. 32.6% of the patients were active smokers, 27.6% were quit-smoking, 13.4% passive-smokers and 26.3% never-smoked. Of the patients (n = 62) who quit smoking, 17 (27.4%) patients were quit smoking during the pandemic. The highest smoking rate was found in patients between the ages of 18-49 (44.7%). Dyspnea (45.2%), loss of smelling (31.5%), inability to taste (21.9%), chills-and-shivering (16.9%) were statistically higher in patients with active-smoking. Comparing the need for supportive treatments during the follow-up of the patients, the use of oxygen therapy was found to be significantly higher in patients with active-smoking and quit-tobacco use, while other supportive treatments were similar. When the rates of smoking status and death of the patients were compared, a proportionally higher mortality rate was found in active-tobacco users, but there was no significant difference.
DISCUSSION AND CONCLUSION: While no significant difference on the effect of tobacco use on disease severity and mortality in our study, it is observed that the symptom of shortness of breath was higher in smokers in COVID-19 patients. Additionally, the need for oxygen treatment may increase significantly due to tobacco use in their life span.

8.
Karsinoid Tümörlerde Parankim Koruyucu Cerrahi Tedavi Sonuçlarımız ve Cerrahi Yaklaşımdaki Değişiklikler
Our Parenchyma-Sparing Surgical Treatment Results in Carcinoid Tumors and Changes in the Surgical Approach
Figen Türk, Gökhan Yuncu, Tolga Semerkant, Yasin Ekinci, Gökhan Öztürk
doi: 10.5222/IGH.2021.68552  Sayfalar 32 - 37
GİRİŞ ve AMAÇ: Karsinoid tümörlerin cerrahi tedavisinde lobektomi ile birlikte yapılan hiler/mediastinal lenf nodu örneklemeleri en sık uygulanan cerrahi yöntemlerdir. Lobektomi ile beraber yapılan bronkoplastik yaklaşımlar ise hem normal akciğer dokusunun korunmasını, hem de santral yerleşimli tümörlerde sleeve rezeksiyona imkan vererek pnömonektomiden kaçınmada alternatif cerrahi yaklaşım sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, kliniğimizde opere edilen karsinoid tümörlü olgularda uyguladığımız parankim koruyucu açık cerrahi tedavi deneyimlerimizi literatürde yer alan cerrahi yenilikler ışığında sunmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde 2006-2012 yılları arasında karsinoid tümör tanısı almış ve cerrahi rezeksiyon uygulanmış 11 olgu tümörün epidemiyolojisi, tanı yöntemleri, tümörün lokalizasyonu, cerrahi tedavi yöntemi, tipi ve evresi ile postoperatif komplikasyonlar açısından geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 54,81±13,75 yıl (31-72yıl) olup 7’si erkek, 4’ü kadındı. Öksürük 8 olguyla (%72,7) en sık gözlenen başvuru şikayetiydi. Olguların 8’inde (%72,7) kesin tanı bronkoskopik biyopsi ile kondu. Onbir olguda 11’i tipik (%84,6), 2’si atipik (%15,4) olmak üzere toplam 13 karsinoid tümöre rastlandı. En sık uygulanan cerrahi teknikler, 3’ü sleeve ve 1’i bronkioanjioplastik olmak üzere 7 lobektomi (%53,8) ve 4 olguda wedge rezeksiyondu. Sadece tek olguda bilateral senkron ve 3 yıl sonra metakron karsinoid tümör saptandı. Postoperatif patolojik tanı olarak en sık 6 olguda (%54,5) T2N0M0, 3 olguda ise (%27,2) T1N0M0 saptandı. Postoperatif dönemde 1 olguda atelektazi 1 olguda ise uzamış hava kaçağı gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kliniğimizde karsinoid tümörlü hastaların cerrahi tedavisinde her ne kadar halen torakotomi ile lobektomi uygulansa da, son zamanlarda kullanımları gittikçe artan VATS ve robotik cerrahi tekniklere doğru yönlendirmiş ve günlük pratikte minimal invaziv cerrahi öncelik olmuştur
INTRODUCTION: Hilar/mediastinal lymph node sampling with lobectomy are the most common surgical methods used for the surgical treatment of carcinoid tumors. Bronchoplastic approaches together with lobectomy enable sparing of normal lung tissue and provide an alternative surgical approach to avoid pneumonectomy by enabling sleeve resection for centrally located tumors. The aim of this study was to present our parenchyma-sparing open surgical treatment experiences with the carcinoid tumor cases operated in our clinic in light of the new developments in the literature
METHODS: The 11 tumor cases that had been diagnosed with carcinoid tumor and undergone surgical resection at our clinic between 2006 and 2012 were retrospectively revealed for tumor epidemiology, diagnostic methods, tumor localization, surgical treatment method, type and stage and postoperative complications.
RESULTS: There were 7 males and 4 females with a mean age of 54.81±13.75 years (31-72 years). Cough was the most common presentation symptom with 8 cases (72.7%). A bronchoscopic biopsy was used for the definite diagnosis in 8 cases (72.7%). There were 11 (84.6%) typical and 2 (15.4%) atypical carcinoid tumors in the 11 cases. The most common surgical methods were lobectomy in 7 cases (53.8%) (3 sleeve, 1 bronchoplastic) and wedge resection in 4 cases. We found bilateral synchronous and 3 years later metachronous carcinoid tumor in a single case. The postoperative pathology diagnosis was T2N0M0 in 6 cases (54.5%) and T1N0M0 in 3 cases (27.2%). There was 1 atelectasis and 1 prolonged air leak in the postoperative stage.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Although we still use thoracotomy and lobectomy for the surgical treatment of carcinoid tumors in our clinic, we currently prefer minimal invasive surgery with the VATS and robotic surgery techniques that are gradually becoming more popular.

OLGU SUNUMU
9.
İş Yerinde Sağlık Gözetimi Sorunu: Bir Olgu Sunumu
Health Surveillance Problem in the Workplace: A Case Report
Ünal Akel, Ayse Coskun Beyan, Arif Hikmet Çımrın
doi: 10.5222/IGH.2021.22932  Sayfalar 38 - 43
Seramik sektörü tozlu sektörlerden birisidir ve silikozis sık görülmektedir. Bu nedenle sistematik olarak sağlık ve maruz kalım verilerinin elde edilmesi pnömokonyoz riskinin değerlendirilmesi ve erken tanısı ile çalışanların geri dönüşümsüz hasarlara uğramadan sağlığının korunması önem kazanmaktadır.
Kırk yaşında erkek olgu, akciğer grafisindeki lezyonlar nedeniyle kliniğimize başvurdu. Son 5 yıldır belediye çalışanı olarak bahçe işlerinde çalışıyordu. İş öyküsünde, 2003-2013 yılları arasında seramik fabrikasında değirmen işçisi olarak çalışmıştı. Akciğer radyografisinde, milimetrik yuvarlak opasiteler ve büyük opasite ile bilateral hiler dolgunluk saptandı. Gürültü riski nedeniyle yapılan odyometrik incelemede her 2 kulakta gürültüye bağlı işitme kaybı ile uyumlu bulgular vardı.
İş yerinde düzenli sağlık izlemi yapılmadığı için iş koşullarından kaynaklanan yüksek toz riski ile ilişkili sağlık sorununun komplike hâle dönüştükten sonra tanısı konulabilmiştir. Tanı iş yerinde işe giriş, iş yerinde periyodik muayene ya da işten ayrılış muayenesinde değil, işten ayrıldıktan yıllar sonra rastlantı sonucu konulmuştur. İzlem işe giriş, periyodik muayene, işe dönüş ve işten ayrılma muayenelerini kapsamalıdır.
Ceramic industry is one of the “dusty sector” which silicosis is common. Therefore it is important to systematically obtain health and exposure data, evaluate the risk of pneumoconiosis, and protect the health of employees without irreversible damage thanks to early diagnosis
A 40-year-old patient was referred to our clinic due to pathological lesions on the chest radiogram. He were working in the municipal gardening business for the last 5 years. He had been employed as a mill worker in the ceramics industry between 2003-2013. On his chest X-ray; millimetric small round opacities, large opacities, and bilateral hilar fullness were detected. Audiometric examination findings were consistent with noise-induced hearing loss in both ears.
Since regular health monitoring is not carried out in the workplace, the health problem associated with the high risk of exposure to dust arising from work conditions has been diagnosed after it has become complicated. The diagnosis was made by accident years after he left the job, not at the recruitment, periodic examination or dismissal examination at the workplace. Health surveillance should be implemented at recruitment, periodic inspection, return to work and dismissal examinations.

10.
Travma Sonrası Karaciğerin Toraksa Herniyasyonu: Geç Tanı Almış Diyafragma Rüptürü
An Unusual Late Complication of Traumatic Rupture of Diaphragm: Thoracic Herniation of Liver
Tuba Acar, Soner Gürsoy
doi: 10.5222/IGH.2021.21939  Sayfalar 44 - 47
Künt veya penetran travmalar sonucunda diyafragmada meydana gelen hasar sonucu karın içi organların intratorasik bölgeye geçmesi, nadir görülen, iyi bilinen ancak kolaylıkla gözden kaçabilen önemli bir komplikasyondur. Şiddetli travmalarda erken dönemde hastanın durumu stabil olmadığı için tanı atlanabilir. Bu durum tedavide gecikmelere neden olabilir. Bu çalışmada künt toraks travmasından 1,5 ay sonra tanı konulan diyafragma rüptürlü bir olgu sunulmaktadır.
The translocation of the intraabdominal organs into the intrathoracic cavity via the injured area in the diapragm after blunt or penetrated trauma is called traumatic rupture of the diapragm.The translocation of intrabdominal organs into the intrathoracic cavity is a rare, well known, but easily overlooked complication. In cases of severe traumatic events the diagnosis may be skipped due to hemodynamic instability of the patient which may delay treatment. We reported a patient with diaphragmatic rupture diagnosed 1.5 months after a blunt thoracic trauma.

11.
Sıradışı Bir Akciğer Neoplazmı: Primer Pulmoner Menenjiyom
An Extremely Lung Neoplasm: Primary Pulmonary Meningioma
Serkan Yazgan, Ahmet Ucvet, Ozan Usluer, Soner Gürsoy, Alev Gülşah Hacar, Nur Yücel
doi: 10.5222/IGH.2021.88597  Sayfalar 48 - 52
Menenjiyom başlıca santral sinir sistemi tümörü olmasına rağmen, primer pulmoner menenjiyom, santral sinir sistemi dışında yerleşen, ender bir akciğer neoplazmıdır. Orijini hakkında net bir görüş birliğine varılamamıştır. Herhangi bir ön tanısı veya semptomu olmayan, 42 yaşında, kadın hasta, rutin kontroller sırasında, akciğer röntgeninde tesadüfen saptanan lezyon nedeniyle kliniğimize başvurdu. Sol akciğer alt lobda saptanan lezyon, cerrahi olarak rezeke edildi. Bu çalışmada; primer pulmoner menenjiyom, ender görülmesi nedeniyle incelenerek, literatür verileri eşliğinde sunulmuştur.
Although meningioma is mainly a central nervous system tumor, primary pulmonary meningioma is a rare lung neoplasm located outside the central nervous system. There is no clear consensus on its origin. A 42-year-old female patient, without any pre-diagnosis or symptom, was admitted to our clinic due to an incidentally detected lesion on chest X-ray during routine controls. The lesion in the lower lobe of the left lung was successfully resected by surgical intervention. In this study; primary pulmonary meningioma was examined because of its rarity and presented with the literature data.

LookUs & Online Makale