ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 28 (3)
Cilt: 28  Sayı: 3 - 2014
ORIGINAL ARTICLE
1.
HASTALARIN, SİGARA BIRAKMA HİZMETLERİNE BAKIŞI VE ETKİNLİKLERİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF OPPINIONS OF PATIENTS ON SMOKING CESSATION SERVICES AND THEIR EFFECTIVENESS
Akif ACAY, Memnune Sena ULU, Ahmet AHSEN, Muzaffer SARIAYDIN, Ersin GÜNAY, Emre DEMİR, Fatma SALİ, Betül AFŞAR, Onur Can POLAT
Sayfalar 133 - 139
Amaç: Biz bu çalışmada ''MPOWER'' kapsamında ülkemizde uygulanan ve uygulanması planlanan sigarayla mücadele yöntemleri hakkında, toplumun farkındalığı ve bu yöntemlerin etkinliği konusunda düşüncelerini araştırmayı amaçladık. Yöntem ve Gereç: Afyon Kocatepe Üniversitesi Hastanesi'ne herhangi bir sebeple müracaat etmiş olan hasta ve hasta yakınlarından, halen sigara içenler ve daha önce en az 1 yıl düzenli sigara kullanmış olan 19 ila 67 yaş arası 168'i kadın 233'ü erkeklerden oluşan, toplam 401 birey çalışmaya dahil edildi. Sosyodemografik özellikler ve sigara ile mücadelede uygulanan politikalara dair 12 soruluk bir anket formu yüz yüze görüşme tekniği ile katılımcılara uygulandı. Bulgular: Halen sigara kullanmakta olup cebindeki sigara paketinin üzerindeki görsel uyarıyı hatırlayan birey sayısı 149 (%46) iken, yazılı uyarıyı hatırlayan birey sayısı 160 (%49) idi. Kapalı alanlarda sigara içme yasağının etkili olabileceğini düşünüyor musunuz sorusuna 203 (%50.6) kişi kesinlikle katılıyorum, 77 (%19.2) kişi katılıyorum, 12 (%3.0) kişi ne katılıyorum ne katılmıyorum, 46 (%11.5) kişi katılmıyorum, 63 (%15.7) kişi kesinlikle katılmıyorum yanıtını verdi. Sonuç: Katılımcılar büyük oranda kapalı alanlarda sigara içme yasağının etkili olabileceğini düşünürken diğer politikaların etkili olmayacağını düşünmektedir. Bu sonuçtan hareketle ülkemizde sigara ile mücadelede yasakçı önlemlerin daha ön plana çıkarılması gerektiği kanaatindeyiz.
Aim: In this study we aimed to investigate the thoughts and awareness of community about the effectiveness of the methods about fight against smoking which is applied in our country under ''MPOWER”strategy. Material and Methods: A total of 401 individuals (233 male and 168 female with the age between 19 and 67 year-old) who admitted to Afyon Kocatepe University Hospital for any reason were included in the study. Participants were current smokers or those who use regular cigarettes at least 1 year. A 12-item questionnaire about sociodemographic characteristics and the methods used to fight against smoking were applied to participants with face to face interview technique. Results: While the number of currently smoking individuals who remembered the visual alert on cigarette pack in their pockets were 149 individuals (46%), it was 160 (49%) those remembered the written alert. 203 (50.6%) individuals absolutely agreed, 77 (19.2%) individuals agreed, 12 (3.0%) were undecided, 46 (11.5%) individuals disagreed and 63 (15.7%) individuals strongly disagreed to the question “Do you think smoking ban in closed areas could be effective”. Conclusion: The majority of participants thought that, smoking ban in enclosed areas is effective but they did not believe that, other methods those applied or being considered to practice would not be effective. Based on these results, we believe that prohibitive precautions about fight against smoking should be brought out in our country.

2.
KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI OLAN HASTALARDA ST. GEORGE SOLUNUM ANKETİ—KOAH SPESİFİK FORMU (ST GEORGE RESPİRATORY QUESTİONNAİRE-COPD; SGRQ-C) İLE BODE İNDEKSİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
THE RELATION BETWEEN SAINT GEORGE RESPIRATORY QUESTIONNAIRE-COPD (SGRQ-C) AND BODE INDEX IN COPD PATIENTS
Melike YÜCEEGE, Nasibe ŞENCAN, Çilem BAYINDIR, Merve YUMRUKIZ, Hikmet FIRAT, Ender LEVENT
Sayfalar 141 - 146
Amaç: SGRQ- C (SGRQ-COPD), SGRQ'in içinden ölçümde zayıf olan 10 sorunun çıkarılmasıyla oluşturulan ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) için spesifik olarak geliştirilen bir ankettir. Bu araştırmada SGRQ-C'nin Türkçe versiyonunun KOAH hastalarındaki geçerliliği ile birlikte BODE indeksi arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık. Yöntem ve Gereç: Hastanemiz polikliniğinde Ocak-Kasım 2012 tarihleri arasında KOAH tanısı alan ve GOLD kriterlerine göre evrelenen 80 hasta çalışmaya alındı. Hastalara SGRQ-C, KOAH Değerlendirme Testi (KDT), Vücut Kitle İndeksi ölçümü (VKİ), Solunum Fonsiyon Testi, 6 dakikalık yürüme testi (6DYT), Modifiye Medical Research Council (mMRC) Dispne skalası yapıldı ve BODE indeksi hesaplandı. Sonuçlar SPSS 16 programı ile analiz edildi. Bulgular: 74 hasta çalışmayı tamamlayabildi. Ortalama yaş 56,8±8,7, FEV1 % 45,3±16,7, VKİ 25,7±6,8 kg/m2, mMRC 2,8±0.9, 6DYT 320,2± 136,4 metre, BODE indeksi 4,9±2,6 idi FEV1 ile SGRQ-C Aktivite, Etki ve Toplam skor arasında orta derecede ve anlamlı (r=0,51-0,54), FEV1 ile SGRQ-C semptom skoru arasında düşük dereceli ve anlamlı korelasyon (r=0,45) saptandı. FEV1 ile KDT arasında düşük dereceli ve anlamlı (r=-0,43), SGRQ-C subskorları ile KDT skorları arasında iyi derecede ve anlamlı (r=0,77-0,84), BODE indeksi ve mMRC ile SGRQ-C Toplam skoru arasında orta derecede anlamlı korelasyon (r=0,55 ve r=0,65) izlendi. GOLD'a göre yapılan sınıflandırmada, gruplar arasında mMRC, BODE indeksi, KDT ve SGRQ-C Semptom, Aktivite, Etki ve Toplam skorlar bakımından istatistiksel olarak anlamlı derecede fark bulundu. Sonuç: SGRQ'e göre daha kısa olan SGRQ-C, KOAH hastalarında geçerli bulunmuştur. BODE indeksi, SGRQ-C toplam skoruyla anlamlı ve orta derecede korele bulunmuştur. SGRQ-C'nin survi ile ilişkisini değerlendirmek için SGRQ-C, BODE indeksi ile yapılacak kohort araştırmalara ihtiyaç vardır.
Aim: SGRQ-C was developed specifically for COPD patients by removing ten items from SGRQ . BODE index was shown to predict survival in cohort studies.We aimed to validate the Turkish version of SGRQ-C and determine the relation between SGRQ-C and BODE index in patients with COPD. Material and Methods: 80 patients diagnosed as COPD and staged according to GOLD criteria between January-November 2012 were enrolled to the study. SGRQ-C, COPD Assessment Test (CAT), Body Mass Index (BMI), Respiratory Function Test, 6 Minute Walking Test (6MWT), modified Medical Research Council (mMRC) dyspnea scale were done and BODE index was calculated. Results: Study was completed with 74 patients. The mean age, FEV1, BMI, mMRC, 6MWT and BODE index were 56,8±8,7, %45,3±16,7, 25,7±6,8 kg/m2, 2,8±0,9, 320,2±16,4 meters and 4,9±2,6 in order. Mean CAT score, SGRQ-C Symptom score, Activity score, Impact score and Total score were 18,2±6, 55,3±24,8, 59,9±26,2, 38,1±28,8 and47,7±25,5 in order. FEV1 was moderately correlated with SGRQ-C Activity, Impact and Total scores, while weakly correlated with Symptom scores. FEV1 was significantly but weakly correlated with CAT scores. SGRQ-C subscores were significantly and well correlated with CAT scores. SGRQ-C Total score was moderately correlated with BODE index. There were statistically significant differences in all the measurements among different GOLD stages. Conclusion: The Turkish version of SGRQ-C which is shorter and easier to perform than SGRQ is valid in COPD patients. BODE index is moderately correlated with SGRQ-C scores. Longitudinal studies with SGRQ-C and BODE index are needed to determine the predictive value of SGRQ-C for survival

3.
YATAK BAŞINDA UYGULANAN AVUÇ İÇİ TORASİK ULTRASONOGRAFİNİN TANISAL DEĞERİ
HAND-HELD ULTRASONOGRAPHY DEVICE: IS REALLY A GOOD TOOL FOR CHEST PHYSICIANS?
Sevda Şener CÖMERT, Benan ÇAĞLAYAN, Ali FİDAN, Coşkun DOĞAN
Sayfalar 147 - 154
Amaç: Son yıllarda, pulmoner ve plevral hastalıkların tanısında ultrasonografinin kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Çalışmamızın amacı yeni kullanıma giren avuç içi ultrasonografi cihazının göğüs hastalıklarında yatak başında kullanılabilirliğini araştırmaktır. Yöntem ve Gereç: Çalışmaya, hastanemiz göğüs hastalıkları ve diğer kliniklerinde yatarak tetkik edilen, ultrasonografi endikasyonu konulan ardışık 100 hasta alındı. Torasik ultrasonografi, General Electric(GE) Vscan avuç içi ultrasonografi cihazı ile 1.7-3.8 MHz sektör prob kullanılarak uygulandı. Gerekli görülen olgularda torasentez veya kitleden iğne aspirasyon biyopsisi yapıldı. Avuç içi cihazın yetersiz kaldığı durumlarda GE Logic 7 ultrason cihazı ve 3,5 MHz konveks prob ile ultrasonografi tekrarlandı. Bulgular: Yaş ortalaması 64±16.4 yıl olan, 44 (%44)'ü kadın;56(%56)'i erkek toplam 100 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların %80'inde plevral efüzyon mevcuttu. Sekiz olguda perikardial sıvı saptanırken, 14 olguda kitle, 6 olguda ise konsolidasyon görüldü. Olguların tümünde(%100) avuç içi ultrasonografi ile saptanan bulgular doğru idi. Plevral sıvısı olan 56 olguda avuç içi USG rehberliğinde yatak başında torasentez yapıldı. Akciğerde kitle ile uyumlu sonografik bulgular saptanan 14 olgunun 4(%28.6)'üne ise avuç içi ultrasonografi eşliğinde transtorasik iğne aspirasyonu yapıldı. Kitle/nodül ile uyumlu lezyon saptanan diğer 10(%71.4) olguda ise biyopsi sırasında görüntü rezolüsyonunun optimal düzeyde olmaması nedeniyle biyopsi GE Logic 7 ultrason cihazı rehberliğinde alındı.Girişim yapılan olguların hiçbirinde komplikasyon görülmedi. Sonuç: Özellikle acil,yoğun bakım ünitesi ve servislerde yatan mobilizasyonu zor olan olgularda avuç içi ultrasonografinin kullanımı,başta plevral sıvı olmak üzere torasik patolojilerin saptanması için etkin bir yöntemdir.Plevral sıvı varlığında sıvının miktarına bakılmaksızın torasentez başarısı yüksektir ve yöntem güvenlidir. Kitle ve nodüler lezyonlar için transtorasik girişim sırasında avuçiçi USG cihazının yetersiz kaldığı durumlarda compakt cihazlar kullanılmalıdır.
Aim: In recent years, use of ultrasonography becomes widespread increasingly in diagnosis of pulmonary and pleural diseases. The aim is to investigate the availability of hand-held ultrasonography that has been become available recently, at the bedside monitoring in the pulmonary diseases. Material and Methods: Hospitalized patients having indication for ultrasonography were included successively. Thoracic ultrasonography was performed by General Electric(GE)Vscan handheld ultrasonography with 1.7-3.8-MHz sector probe.When indicated thoracentesis or needle aspiration biopsy from the mass were performed. In cases where hand-held US is not sufficient, ultrasonography procedure was repeated with GE Logic 7 ultrasound and 3.5-MHz convex probe. Results: Hundred cases(44 male;56 female) with mean age of 64.0±16.4 years were included. In 80% pleural effusion, 14% mass lesions, 8% pericardial effusion, 6% consolidation was detected. In all of these cases(100%) sonographic findings detected with hand-held ultrasonography were correct. In 56cases having pleural fluid, thoracentesis under the guidance of hand-held US was performed at bedside.Transthoracic needle aspiration biopsy was performed in the companion of the hand-held US to the 4(28.6%) of 14 cases in which ultrasonographic findings consistent with mass in lung. No complications were seen in any of cases in which intervention was performed. Conclusion: The use of hand-held US is an effective method for the detection of thoracic pathologies,primarily for detection of pleural fluid, at the cases in which mobilization is difficult, hospitalized particularly in emergency room and intensive care unit.In the presence of the pleural fluid, the success of thoracentesis regardless the amount of the fluid is high and the method is secure.

4.
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE SERUM MAGNEZYUM DÜZEYİ DEĞERLENDİRİLMELİ Mİ?
SHOULD SERUM MAGNESIUM LEVELS BE EVALUATED IN INTENSIVE CARE UNIT?
Özlem EDİBOĞLU, Pınar ÇİMEN, Dursun TATAR, Canan DOĞAN, Gülru POLAT, Ceyda ANAR, Defne ÖZBEK
Sayfalar 155 - 159
Amaç: Elektrolit dengesizlikleri yoğun bakım hastalarında sıklıkla görülür. Hipomagnezemi yeterince tanımlanmamakla birlikte YBÜ mortalitesine katkıda bulunabilir. Bu çalışmanın amacı kritik hastalarda hipomagnezemi sıklığını saptamak ve mekanik ventilasyon günü, YBÜ'de kalış süresi ve mortalite ile ilişkisini saptamayı amaçladık. Yöntem ve Gereç: Ocak 2008-Temmuz 2008 arasında solunum yetmezliği ile YBÜ'ne başvuran 60 hasta alındı. Prospektif çalışmada başvuru sırasında hastaların serum total Mg düzeyi, elektrolit düzeyleri, total protein, albumin ve laktat düzeyi ölçüldü. Hastaların demografik özellikleri, eşlik eden nörolojik ve kardiyak bulguları, APACHE II skoru, mekanik ventilasyon süresi, YBÜ’de kalış süresi ve mortalite oranı kaydedildi. Bulgular: Hastaların % 27'sinde başvuru sırasında hipomagnezemi saptandı. Serum Mg ile Ca düzeyleri arasında pozitif korelasyon bulundu (p=0.03), ancak diğer laboratuar testleri arasında ilişki saptanmadı. Hipomagnezemi ile mekanik ventilasyon süresi, YBÜ’de kalış süresi ve mortalite oranı arasında ilişki saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Elektrolit düzeylerinin monitorizasyonu kritik hastalarda önemlidir. Ancak Mg düzeyinin rutin ölçülmesinden ziyade, hipomagnezemiye ait klinik bulguları olan hastalarda Mg düzeyinin ölçülmesinin uygun olacağı görüşündeyiz.
Aim: Electrolyte disturbances are often seen in patients in intensive care unit (ICU). Hypomagnesemia is not enough discribed but can be contributed in ICU mortality.The aim of this study was to define the prevalance of hypomagnesemia in critically ill patients and to evaluate its relationship with duration of mechanical ventilation day, length of ICU stay, and mortality. Material and Methods: A prospective study was done on 60 patients with respiratory failure admitted to the ICU between January 2008 and July 2008. Total serum magnesium (Mg) level, electrolyte levels, albumin, total protein, and lactate levels were evaluated at the admission. Patients demographic features, accompanying neurological and cardiac symptoms, Acute Physiology and Chronic Health Evaluation (APACHE II) score, duration of mechanical ventilation, and the length of ICU stay and mortality were recorded. Results: At admission 27% of patients had hypomagnesemia. A positive correlation was found between serum Mg and calcium (Ca) level (p=0.03), but there was no relationship between other laboratory tests. Also there was no relationship determined between hypomagnesemia and duration of mechanical ventilation,and the length of ICU stay and mortality (p>0.05). Conclusion: Monitoring of electrolyte levels is important in critically ill patients.However the routine measurement of the level of serum Mg rather than the measurement of the level of Mg in patients with clinical signs of hypomagnesemia believe to be appropriate.

5.
SUDA BOĞULMA NEDENİYLE HASTANEDE YATAN OLGULARIN ÖZELLİKLERİ VE PROGNOSTİK BULGULAR
THE CHARACTERISTICS OF PATIENTS HOSPITALIZED FOR DROWNING AND PROGNOSTIC FEATURES AT DROWNING
Sevda Şener CÖMERT, Benan ÇAĞLAYAN, Servet ALTAY, Ali FİDAN, Elif TORUN PARMAKSIZ
Sayfalar 161 - 169
Amaç: İstanbul'da bir eğitim hastanesinde tedavi edilen suda boğulma olgularının demografik verileri, klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgularını retrospektif olarak gözden geçirmeyi ve bunların prognoz ile ilişkisini ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve yöntem: 2007-2012 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine getirilen ve hastaneye yatırılan suda boğulma olgularının dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, boğulma karakteristikleri (yer, su ısısı, suda kalma süresi vb), fizik muayene ve akciğer grafisi bulguları, kan gazı değerleri, Glaskow koma skorları (GKS), Rapid Acute Physiology Score (RAPS), Rapid Emergency Medicine Score (REMS) ve taburculuk anında hesaplanan Glaskow Outcome Score (GOS)'ları kayıt edildi. Ayrıca hastaların yoğun bakıma yatış, entübasyon ve CPR öyküleri dikkate alındı. Hastaların prognozu ile su altında kalma süresi, kan pH'sı, GKS, RAPS, REMS, CPR uygulanması ve hastanın entübe edilmesi arasındaki ilişki istatistiksel olarak araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 25.1±20.1 (min:2; max:77) olan, 32(%76.2)'si erkek, 10 (23.8%)'u kadın, 42 olgu dahil edildi. Olguların su altında kalma süresi, ortalama 2.46±1.59 (min:0.5;max:7) dakika idi. Entübe edilen ve edilmeyen hastaların GKS, RAPS, REMS ve GOS skorları arasında, CPR yapılan ve yapılmayan olguların ise RAPS ve GOS değerleri arasında anlamlı fark olduğu (p<0.05) saptandı. Ayrıca GOS 1-3 hastalar ile GOS 4-5 hastaların başvuru anındaki kan pH'ları arasındaki fark da anlamlı bulundu (p=0.003). Olguların GKS, RAPS ve REMS skorları ile GOS skoru arasındaki ilişki anlamlı idi (r=0.615,p<0.001;r=- 0.459,p=0.002;r=-0.347,p=0.003). Sonuç: Acile getirilen hastalarda prognozun erkenden belirlenebilmesi için objektif verilere gereksinim vardır. GKS, RAPS ve REMS gibi skorlama sistemleri bu alanda kullanılabilir.
Aim: To review the demographic data, clinical, laboratory and radiological findings of drowning patients treated at a training hospital in Ä°stanbul and evaluate their relationship with the prognosis, retrospectively. Material-method: The files of drowning patients admitted to our emergency service and hospitalized between 2007-2012 were evaluated, retrospectively. The demographic features, characteristics of drowning, (drowning site, water, the time past under water etc.), physical examination and chest X-ray findings, arterial blood gas values, Glasgow Coma Score (GCS), Rapid Acute Physiology Score (RAPS), Rapid Emergency Medicine Score (REMS) and Glaskow Outcome Score (GOS) which is calculated at the discharge period were registered. Length of stay in intensive care and service, if intubation and cardiopulmonary resuscitation (CPR) were applied were also evaluated. The relationship between prognosis of patients and the time past under water, arterial blood pH, GCS, RAPS, REMS, the application of CPR and intubation were analaysed statistically. Results: Thirty two (76.2%) male, 10(23.8%) female totally 42 patients with a mean age of 25.1±20.1 (min:2;max:77) were included. The mean time of cases past under the water was 2.46±1.59 (min: 0.5;max:7) minutes. Statistically significant difference was observed between GCS, RAPS, REMS, GOS scores of intubated and nonintubated patients and RAPS, GOS scores of patients CPR performed and not performed (p<0.05). There is significant difference between blood pH value of GOS score of 1-3 and GOS 4-5 patients at admission (p=0.003). There is a significant relation between the GCS, RAPS, REMS scores and GOS score of patients (r=0.615, p<0.001;r=-0.459,p=0.002;r=-0.347,p=0.003). Conclusion: Objective data is necessary in order to determine the prognosis of drowning patients at emergency room. Scoring systems such as GCS, RAPS and REMS are available in this area.

6.
METASTATİK KÜÇÜK HÜCRE DIŞI AKCİĞER KANSERİNİN NADİR FORMU: ORBİTAL KİTLE
ORBITAL MASS AS A RARE FORM OF METASTATIC NON-SMALL CELL LUNG CANCER
Emre ŞENEL, Dursun TATAR, Ceyda ANAR, Ahmet Emin ERBAYCU
Sayfalar 171 - 174
Küçük hücreli dışı akciğer karsinomunda (KHDAK) tek taraflı ya da bilateral intraoküler metastaza bağlı tutulumu atipik ve az bilinen bir bulgudur. Metastatik orbita kitleleri orbita tümörlerinin % 5 den azını oluşturur. Orbitanın en sık metastatik kanserleri meme, prostat ve akciğer kanseridir. Akciğer kanseri olgularında uzak organ metastazı sık olmakla birlikte orbita metastazı nadirdir. Tanısal tekniklerdeki gelişmelere rağmen orbital metastaz tanısının konulması zor olabilir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri metastaz değerlendirmesinde önemlidir. Orbita metastazlarının tedavisi radyoterapi veya cerrahi eksizyon ile yapılmaktadır. Olgumuzda radyoterapi uygulandı. Olgumuz görme şikâyetleri ile başvurup primer akciğer CA tanısı konulan ve orbital metastatik lezyonu tespit edilen vakadır. Görme şikâyeti olan vakalarda altta yatabilecek neoplastik oluşumlar ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır.
Unilateral or bilateral metastasis to the intraoculer muscles is an atypical and rarely known finding in non-small-cell lung cancer. Metastatic orbital masses constitute less than 5% of all orbital tumors. Most common metastatic tumors of the orbita originate from breast, prostate and lung. Although distant metastasis can be seen often in lung cancer, orbita is an unusual site. Diagnosis of orbital metastasis may be difficult despite improvements in diagnostic techniques. Radiological evaluation is important in the diagnosis. Radiotherapy or surgery is the treatment option. In our case, radiotherapy and medical treatment was performed. Here we are discussing the diagnosis of primary lung cancer and metastatic orbital tumor in a patient with visual loss. In differential diagnosis of the patients with visual loss, underlying neoplastic masses should be considered.

7.
FLEKSİBL BRONKOSKOPLA ÇIKARILAN NADİR YABANCI CİSİM ASPİRASYON OLGULARI
RETRIEVAL OF ASPIRATED UNUSUAL FOREIGN BODIES ASPIRATED BY FLEXIBLE BRONCHOSCOPY
Ayşegül ŞENTÜRK, Emine ARGÜDER, Ayşe NUR SOYTÜRK, Hatice KILIÇ, H.Canan HASANOĞLU
Sayfalar 175 - 179
Yabancı cisim aspirasyonları aspirasyon açısından risk faktörü taşımayan, bilinç bozukluğu bulunmayan erişkinlerde yaygın olmayan bir durumdur. Yabancı cisim aspirasyonları tanı ve tedavisinde genel anestezi altında rijid bronkoskopi uygulaması altın standart yöntem olarak kabul edilmektedir. Erişkinlerde yabancı cisim aspirasyonlarının tedavisinde fleksibl bronkoskopi son yıllarda öncelikle tercih edilmeye başlanan yöntemdir. Burada sunulmakta olan olgu sunumunda, fleksibl bronkoskop ile çıkarılan üç olgu sunulmaktadır. Her üç olguda da işlem sonrası herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Bu üç olgudan sırası ile konuşma protezi, limon sapı ve fındık çıkarıldı. Fleksibl bronkoskop ile çıkarılan bu olguların hiçbirinde mental durum bozukluğu yoktu ve aspirasyon açısından risk faktörü taşımıyorlardı. Olgular erişkinlerde nadir görülen yabancı cisim aspirasyon nedenleri oldukları için sunuldu.
Foreign body aspiration (FBA) is uncommon in adults have non-depressed mental status and no risk factors for aspiration. Rigid bronchoscopy under general anesthesia is the gold standard of diagnosis and management of FBA. However, frequently flexible bronchoscopy has become the preferred way to remove aspirated foreign bodies in adults on the last years. In this report, we present three cases treated by flexible foreign body aspiration in the bronchus. There was not any complication after the procedure. Hence, we removed of voice prosthesis, hazelnut and stalk of lemon under flexible bronchoscopy. These cases have non-depressed mental status and no risk factors for aspiration. We rewiewed to these cases because of they were removed the unusal FBA by flexible bronchoscopy.

8.
ATİPİK RADYOLOJİK BULGULARI OLAN AKCİĞER TÜBERKÜLOZU OLGUSU
A CASE OF PULMONARY TUBERCULOSIS PRESENTING ATYPICAL RADIOLOGICAL FINDINGS
Mehmet ÜNLÜ, Pınar ÇİMEN, İsmail KAYAALP, Aysun AYRANCI, Salih Zeki GÜÇLÜ
Sayfalar 181 - 185
Akciğer tüberkülozu ve akciğer kanseri radyolojik olarak birbirine benzeyebilen ve bu nedenle de tanı ve tedavide gecikmelere neden olabilen hastalıklardır. Polikliniğimizde kitle lezyonu nedeniyle tetkik edilen ve başlangıçta akciğer kanseri olduğu düşünülen ancak yapılan incelemeler sonucunda akciğer tüberkülozu tanısı alan bir olguyu literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Elli dokuz yaşında erkek hasta, yaklaşık iki aydan beri olan iki taraflı göğüs ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı ve yaklaşık 6 kg. kilo kaybı yakınmalarıyla polikliniğimize başvurdu. Hastanın PA akciğer grafisinde; sol suprahiler bölgeden superior ve laterale doğru uzanan, sınırları düzensiz, ön planda malign kitle kuşkusu uyandıran heterojen radyoopasite ile birlikte bu imajın hemen üzerinde yerleşim gösteren ince duvarlı kavite görüntüsü dikkati çekmekteydi. Ayrıca sağ akciğer orta zonda ince duvarlı kaviter lezyon ile her iki alt zonda sınırları düzensiz nodüler opasitelerin bu görüntülere eşlik ettiği tespit edildi. Fiberoptik bronkoskopi ile sol üst lob bronş girişinin konsantrik olarak daraldığının tespit edilmesi nedeniyle bu bölgeden fırça biyopsi ve transbronşial ince iğne aspirasyon biyopsisi yapıldı. Alınan tüm örneklerin sitoloji sonucu benign ve infeksiyonla uyumlu olarak raporlanırken, transbronşial ince iğne biyopsisi ile alınan örnekte asidorezistan basil varlığı tespit edildi. Ayrıca bronş aspirasyon sıvısının kültüründe M. Tuberculosiscomplex üremesi saptandı. Sonuç olarak; akciğer tüberkülozunun atipik radyolojik bulgularla karşımıza çıkabileceği, klinik ve radyolojik olarak birçok akciğer hastalığı ile karışabileceği her zaman akılda tutulmalıdır.
Pulmonary tuberculosis and lung cancer may have similar radiological findings which is the reason of a delayed diagnosis and treatment. We aimed to present a case with a mass lesion which is thought initially as a lung cancer but diagnosed as pulmonary tuberculosis after investigation. A 59- year-old male presented with left sided chest pain, chronic cough, dyspnea and unexplained loss of 6 kg in a period of two months. His chest radiograph findings were including a left suprahilar heterogeneous opacity with irregular margins which was compatible with a lung cancer and a thin walled cavity formation was located above this mass lesion. Besides, there was a thin walled cavity located in the middlezone of the right lung and there were multiple nodules with different sizes especially located in the lower zones of the both lungs. Fiberoptic bronchoscopy demonstrated constriction of the left upper lobe. Bronchial brushing and transbronchial needle aspiration were performed to obtain diagnosis. Transbronchial needle aspiration sample was acidfastbacillus positive and bronchoscopic aspiration culture demonstrated a growth of M.Tuberculosis complex. In conclusion, it should always be kept in mind that there are many atypical radiological findings of pulmonary tuberculosis and its clinical and radiological presentations can be confused with several pulmonary disorders.

9.
SEPTİK PULMONER EMBOLİ; ÜÇ OLGU NEDENİ İLE
SEPTIC PULMONARY EMBOLISM: THREE CASES
Coşkun DOĞAN, Ferhan KARATAŞ, Ali FİDAN, Sevda ŞENER CÖMERT, Benan ÇAĞLAYAN
Sayfalar 187 - 193
Septik pulmoner emboli herhangi bir enfeksiyon odağına ikincil olarak gelişen akciğer infiltrasyonları, ateş, göğüs ağrısı, öksürük gibi non spesifik akciğer semptomları ile karakterize bir hastalıktır. İkincil enfeksiyon odağından hareket eden fibrin içine yerleşmiş mikroorganizmaları iceren bir trombus pulmoner arterlere yerleşir ve bilateral akciğer parankiminde genellikle periferik ve damar komşulğunda yerleşen genellikle multipl ve bilateral nodüler, kaviter veya kama şeklinde infiltrasyonlara yol açar. Akciğerlerde bilateral ve multipl yerleşimli nodüller için tetkik edilirken septik pulmoner emboli tanısı alan ve ileri tetkik sırasında iki olgunun dental enfeksiyona, bir olgununda enfektif endokardite ikincil septik emboli tanısı aldığı ortaya çıkan üç olguyu nadir görüldüğü için literatür eşliğinde paylaştık.
Septic pulmonary embolism is a non-specific lung disease developing secondary to any source of infection characterized by symptoms such as pulmonary infiltrates, fever, chest pain and cough. A thrombus that includes microorganisms embedded in fibrin moving from a secondary focus of infection settles in the pulmonary arteries. It leads to generally multiple and bilateral, nodular, wedgeshaped or cavitary infiltrations in the lung parenchyma, usually located adjacent to the peripheral vessels. Herein three cases who were presented with bilateral and multiple pulmonary nodules, diagnosed as septic pulmonary embolism at the beginnig During further investigation, it was realized that two cases have findings were secondary to dental infection, the other case was secondary to infective endocarditis.

10.
SERT METAL MARUZİYETİ OLMAYAN DEV HÜCRELİ İNTERSTİSYELPNÖMONİ OLGUSU
HARD METAL EXPOSURENONGIANT CELL INTERSTITIAL PNEUMONIA CASE
Erkan AKAR, Taşkın Erkin ÜRESİN, Fatin Tolga CENGİZ
Sayfalar 195 - 198
Dev hücreli interstisyel pnömoni, genellikle sert metallere maruziyetin neden olduğu bir pulmoner fibroz formudur. Olguların çoğu kobalt, tungsten gibi sert metallere maruziyet sonrası görülür. Bununla birlikte, sert metal maruziyetinin dev hücreli interstisyel pnömoniye yol açtığı kesin mekanizma bilinmemektedir. Elli yaşında, ofis çalışanı erkek hastada yaklaşık üç aydan beri başlayan göğüs ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı, şikâyetleri mevcuttu. Mesleki sert metal maruziyetinin olmadığı hastada, 30 paket/yıl sigara içme öyküsü vardı. Toraks bilgisayarlı tomografisin de, orta lobda hipodens lezyon görülmesi üzerine bronkoskopi yapıldı. Endobronşial lezyon görülmeyen hastaya PET-CT çektirilerek mediastinoskopi ve sonrasında torakotomi yapıldı. Açık akciğer biyopsisinde dev hücreli interstisiyel pnömoni tanısı konuldu. Steroid tedavisi alan olgu, klinik, radyolojik ve literatür bilgileri altında tartışılmıştır.
Giant cell interstitial pneumonia, caused by exposure to hard metals usually is a form of pulmonary fibrosis. Most of the cases are seen after exposure to hard metals such as cobalt and tungsten. Nonetheless the certain mechanism of intersitital pneumonia caused by hard metals is not known. Fifty years old office worker male, presented with chest pain, dry cough, shortness of breath since three months. He had a smoking history of 30 packs/year and did not have any hard metal exposure. Bronchoscopy was performed after the demonstration of a hypodense lesion on thorax computed tomography. There was not any endobronchial lesion. Pozitron emission tomography was done followed by mediastinoscopy and thoracotomy. The patient was diagnosed as “giant cell interstitial pneumonia” with an open lung biopsy. The patient receiving steroid treatment is discussed with clinical, radiological findings under the light of the literature.

LookUs & Online Makale