ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 25 (2)
Cilt: 25  Sayı: 2 - 2011
ORIGINAL ARTICLE
1. 
TÜRKÇE GÖĞÜS HASTALIKLARI LİTERATÜRÜNDE DİL BİRLİĞİ
THE UNITY OF LANGUAGE IN THE THORACIC MEDICINE LITERATURE IN TURKISH
Kürşat EPÖZTÜRK
Sayfalar 69 - 72
Bu çalışmanın amacı Türkçe göğüs hastalıkları literatüründe kullanılan yabancı kökenli sözcüklerin kullanılış farklılıklarını değerlendirmektir. Göğüs hastalıkları üzerine Türkçe yayın yapan beş derginin 2009-2010 yıllarına ait sayıları incelendi. Kullanılan yabancı kökenli sözcükler listelendi ve farklı yazılış biçimlerinin sayısı belirlendi. Toplam 325 sözcüğün birden fazla biçimde yazıldığı görüldü. Bunların büyük çoğunluğu iki biçimde yazılırken, altı-yedi biçimde yazılan sözcüklere de rastlandı. Türkçe göğüs hastalıkları literatüründe birçok sözcüğün nasıl yazılacağına dair ciddi bir kafa karışıklığı görülmektedir. Uzmanlık dernekleri ve dergi yayın kurulları tarafından dil birliğini sağlamaya yönelik çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır.

2. 
AKCİĞER KANSERİNDE TANI GECİKMESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
THE FACTORS INFLUENCING DELAY OF DIAGNOSIS IN LUNG CANCER
Eylem AKPINAR, Meral GÜLHAN, Nermin ÇAPAN
Sayfalar 73 - 80
Akciğer kanseri dünya çapında en önemli mortalite nedenlerinden biridir. Tanı gecikmesi, hastada emosyonel strese, kür ve etkili palyasyon sağlayacak tedavilerin gecikmesine neden olmaktadır. Bu çalışmada; akciğer kanserli hastalarda tanı ve tadavi gecikmesini etkileyen faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır. Histopatolojik tanısı konmuş 106 akciğer kanserli hastanın semptomlarının başlangıcından doktora başvurusuna geçen süre (SB), başvurudan patolojik tanıya (BP), başvurudan tedavi başlangıcına (BT), semptom başlangıcından tedavi başlangıcına (ST) geçen süre retrospektif olarak değerlendirildi. Semptom başlangıcından doktor başvurusuna kadar geçen süre ile hastaların cinsiyeti, mesleği, yaşadığı yer, lezyonun lokalizasyonu, malignite öyküsü, kronik akciğer hastalığı varlığının ilişkisi değerlendirildi. Semptom başlangıcından tedavi başlangıcına kadar geçen sürenin lezyonun lokalizasyonu, malignite öyküsü, kronik akciğer hastalığı olması ile ilişkisi değerlendirildi. Hastaların evrelerine göre SB, BP ve BT'ye geçen süre değerlendirildi. SB ve BP sırasıyla 42.5±61.6, 61.7±55.6 gündü. En hızlı başvuran vena kava süperior sendromlu hastayı, hemoptzisi ve nörolojik semptomları olan hastalar izlemekteydi. Hastanın cinsiyetinin, mesleğinin SB'yi, yaşadığı yerin, lezyon lokalizasyonunun, malignite öyküsünün ve kronik akciğer hastalığı varlığının SB ve ST'yi etkilemediği bulundu. Evreler arasında SB, BP, BT açısından fark izlenmedi. Çalışmamızda akciğer kanserli hastalarda semptom başlangıcından doktora başvuruya ve tedavi başlangıcına kadar geçen süreler önerilenden daha uzun bulundu. Bu gecikmeyi hastanın yaşadığı yer, mesleği, kronik akciğer hastalığı olması, kendisinde başka kanser, ailesinde akciğer kanseri olmasının ve lezyonun lokalizasyonunun etkilemediği görüldü. Semptomlar başladıktan sonra en kısa sürede akciğer kanseri tanısını koyup etkin tedavinin uygulanabilmesi için tanı gecikmesini etkileyen faktörleri belirlemeye yönelik ileri araştırmalara ihtiyaç vardır.

3. 
KOAH OLGULARINDA TEOFİLİNİN YAN ETKİLERİ İLE HASTA YAŞI VE KAN ELEKTROLİTLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
THE RELATIONSHIP BETWEEN SIDE EFFECTS OF THEOPHYLLINE IN COPD PATIENTS WITH PATIENT AGE AND BLOOD ELECTROLYTES
Ahmet YILMAZ, Cengizhan SEZGİ, Hatice YILMAZ, Halis TANRIVERDİ
Sayfalar 81 - 87
Metilksantin grubu ilaçlar uc uz olması ve inhaler grubu ilaçlar gibi hasta uyum sorunu olmaması nedeniyle KOAH tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Kullanımlarını sınırlayıcı en önemli nedenler; bronkodilatör etkilerinin diğer bronkodilatör grup ilaçlardan daha az olması, terapotik kan düzeylerinin dar olması ve diğer ilaçlarla sık etkileşmeleridir. Bu çalışmada KOAH tanısı ile İV veya oral teofilin kullanan hastalarda, serum teofilin seviyesi ve yaş grupları ile teofiline bağlı oluşan yan etkiler ve kan sodyum (Na), potasyum (K), kalsiyum (Ca), Klor (Cl) ve glukoz seviyeleri arasındaki ilişki araştırıldı. ‚alışmaya, KOAH nedeni ile takip edilen toplam 65 hasta alındı. Birinci gruba (21 hasta) standart tedavi olarak inhale kortikosteroid, kısa ve uzun etkili beta2-agonist verildi. İkinci gruba (44 hasta) ise standart tedaviye ek olarak 600 mg/gün dozunda teofilin eklendi. İkinci gruptaki hastalarda 60 yaş altı ve 60 yaş üstü olarak ikiye ayrıldı; plazma teofilin seviyeleri ve oluşan yan etkiler açısından değerlendirildi. Teofilin alan grubtaki 6 hastada tremor, 4 hastada taşikardi, 3 hastada epigastrik bölgede yanma şikâyetleri mevcuttu ve teofilin almayan gruptan anlamlı artmış olarak bulundu. Teofilin kullanan grupta ortalama teofilin seviyesi 13.2±4.1 µg/L olarak ölçüldü. Altmış yaş altı ve 60 yaş üstü her iki grupta da teofilin seviyeleri benzerdi. Tremor gelişen hastaların serum ortalama teofilin seviyesi 16.1 µg/ml, taşikardi gelişen hastaların 14.5 µg/ml, epigastrik bölgede ağrı şikâyeti olan hastaların 9.25 µg/ml düzeyindeydi. Teofilin kullanan 60 yaş üstü hastalarda yan etkiler daha belirgindi. Uygulanan dozda elde edilen serum teofilin seviyelerinin Na, K, Ca, Cl ve glukoz seviyelerini değiştirmediği ve hayatı tehdit eden yan etkilerin ortaya çıkmadığı görüldü. Sonuç olarak teofilinin önerilen terapotik kan düzeyleri aralığında kullanılsa bile yan etkilerin ortaya çıkabildiği, bu etkilerin özellikle yaşlı hastalarda daha belirgin olduğunu saptadık. Bu nedenle teofilin kullanan hastaların plazma teofilin düzeyleri yanında klinik olarak da dikkatli bir şekilde takibi gerekmektedir.

4. 
KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN FONKSİYONEL VE ANTROPOMETRİK PARAMETRELER
THE FUNCTIONAL AND ANTROPOMETRIC PARAMETERS RELATED TO QUALITY OF LIFE IN COPD
Sevda Şener CÖMERT, Müzeyyen ERK, Benan MÜSELLİM, Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA
Sayfalar 89 - 100
Kronik ve progresif bir hastalık olan KOAH'ta fonksiyonel parametrelerin azalmasına paralel olarak, egzersiz toleransı azalır, hastaların yaşam kaliteleri bozulur. Son yıllarda birçok kronik hastalıkta ve KOAH'da yaşam kalitesinin objektivize edilmesine yarayan anketler geliştirilmiştir. Bunlar arasında KOAH için en spesifik olan SGRQ (St.George's Respiratory Questionnaire)dir. Çalışmamızın amacı ise KOAH olgularında SGRQ ile ölçülen yaşam kalitesi düzeyi ile fonksiyonel ve antropometrik parametrelerin ilişkisini aramaktır. Bu amaçla Ocak 2000-Mart 2000 tarihleri arasında polikliniğimize başvuran 41 stabil KOAH'lı olgu çalışmaya alındı. Hastalarda kapsamlı solunum fonksiyon testleri, arter kan gazları, 6 dakika yürüme testi, deri kalınlığı ölçümü ve SGRQ aynı gün yapıldı. Hastaların (35 erkek, 6 kadın) yaş ortalamaları 63.6±9.1 yıl, sigara miktarı 56.7±30 paket-yıl, ortalama hastalık süresi 8.6±8.3 yıl, vücut kitle indeksleri 27±3.8 bulundu. 41 hastadan 36'sında (%87.8) nefes darlığı, 25'inde (%61) öksürük, 27'sinde (%66) balgam mevcuttu. Yaşam kalitesi ile dispne arasında negatif bir korelasyon saptandı. SGRQ'in toplam skoru, etki skoru ve aktivite skoru ile Borg skalası arasında anlamlı korelasyon saptandı (p<0.01). SGRQ aktivite komponenti ile FEV1 ve FVC arasında negatif korelasyon gösterildi (p²0.01). SGRQ semptom komponenti ile bronkodilatör kullanımı sonrası ölçülen FEV1 değeri arasında da korelasyon izlendi (p=0.05). SGRQ total skoru ve semptom skoru ile FRC ve TLC arasındaki anlamlı korelasyon ile gösterildi. Vücut kompozisyonunu gösteren parametreler yaşam kalitesi ile ilişkili bulundu. Bu ilişki en iyi SGRQ aktivite komponenti ile biseps deri kalınlığı arasında görülmektedir (p<0.05). Yapılan korelasyon hesapları ile yaşam kalitesinin FEV1 ile, FVC ile, PaCO2 ve deri kalınlığı ile anlamlı ilişki gösterdiği saptandı. Çalışmamızda, KOAH'lı olguların yaşam kalitesinin yalnız fonksiyonel parametrelerden değil aynı zamanda olguların beslenme durumlarını gösteren antropometrik parametrelerden de etkilendiği saptandı.

5. 
TİP II DİYABETLİ HASTALARDA SOLUNUM FONKSİYONLARI VE DİYABET KONTROLÜ ARASINDAKİ İLİŞKİ
RELATIONSHIP BETWEEN DIABETES CONTROL AND PULMONARY FUNCTIONS WITH TYPE II DIABETES MELLITUS PATIENTS
Erkan CEYLAN, Mehmet Nuri TURAN, Faruk GÜNAK
Sayfalar 101 - 106
Diyabetes mellitusÕda oluşan yaygın mikrovasküler değişiklikler sonucunda akciğerler etkilenmektedir. Bu etkilenmenin solunum fonksiyonlarına, diyabet kontrolüne etkisi ve hastalık süresi ile ilişkisi araştırıldı. Çalışmaya benzer yaş gruplarından 37 diyabetli, 25 sağlıklı kontrol olgusu olmak üzere 62 olgu alındı. Çalışmada tüm olguların solunum fonksiyon testleri ile karbonmonoksit difüzyon kapasitesi (DLCO) ölçüldü. Diyabetik olgular içinde solunum fonksiyon bozukluğu saptanan 24 olguda da HbA1c seviyesi yüksek saptandı (%15±1.3). Hastalık süresi 7±5.1 yıl olarak tespit edildi. Diyabetli 37 hastanın 24 (%65)Õünde restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu saptanırken hiçbir olguda obstrüktif tip bozukluk tespit edilmedi. HbA1c seviyesi yüksek olan olgularda DLCO seviyesi daha düşük gözlendi (p<0.05). Kontrol grubundaki olgularda ise solunum fonksiyonlarında bozukluk tespit edilmedi. İki grup arasında solunum fonksiyon bozuklukları açısından anlamlı farklılık saptandı (p<0.001). Sonuçta, HbA1c seviyesi yüksek olan olgularda DLCO seviyesi daha düşük gözlendi. Restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğunun hastalık süresine bağlı olarak arttığı gözlendi. Diyabet tedavisindeki düzensizliğin bu bozukluklarda ana rolü oynadığı gözlendi. Bu olguların solunum fonksiyonları açısından düzenli takiplerinin yapılması gerektiği kanaatine varıldı.

6. 
KOLON ADENOKARSİNOMUNUN PLEVRAL VE BRONŞİYAL METASTAZI: OLGU SUNUMU
PLEURAL AND BRONCHIAL METASTASIS OF COLON ADENOCARCINOMA: CASE REPORT
Gökhan PERİNCEK, Emrah BATMAZ, Ufuk USTA
Sayfalar 107 - 112
Akciğer dışı solid malign tümörlerin akciğer metastazlar ı yaygın olarak görülmesine rağmen endobron şiyal invazyon nadir olarak rapor edilmiştir. Meme karsinomu, renal karsinom ve kolon adenokarsinomu endobronşiyal metastazla sonuçlanabilen tümörlerdir. Yetmiş dört yaşında bir erkek hasta 2.5 aydır devam eden, yaşam kalitesini bozan, semptomatik tedaviye dirençli kuru öksürük şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde; bir yıl önce kolon adenokarsinomu tanısı ve 10 kür kemoterapi uygulanma öyküsü mevcuttu. Hastanın çekilen akciğer grafisinde sağda plevral efüzyon saptanmas ı üzerine kliniğimize yatırıldı. Yapılan torasentez ile alınan plevral sıvıda malign epitelyal hücreler, plevra biyopsisinde ise kolon adenokarsinom metastazı saptandı. Hastanın yapılan bronkoskopide mukoza diffüz olarak ödemli ve hiperemikti, alınan mukoza biyopsisinde kolon adenokarsinom metastazı gösterildi.

7. 
İLGİNÇ RADYOLOJİK OLGU: YABANCI CİSİM
AN INTERESTING RADIOLOGICAL CASE: FOREIGN BODY
Aslı Gül AKGÜL, Fuat SAYIR, Ufuk ÇOBANOĞLU
Sayfalar 113 - 116
Yabancı cisim aspirasyonları özellikle çocukluk çağındaki acillerin ve kaza ile ölümlerin başında yer alır. Bulguları diğer solunum sistemi hastalık bulguları ile aynı olabilir. Ciddi komplikasyonlara sebep olarak cerrahi gerektirebilir. Anamnez büyük önem taşır. On bir yaşındaki erkek hasta kliniğe bir haftadır devam eden nefes darlığı ile başvurdu. Yabancı cisim aspirasyon öyküsü vermeyen hastada hafif siyanoz mevcut idi. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta totale yakın şekilde homojen dansite artışı, bilgisayarlı tomografide sol akciğerde bronkogramlar, hava kistleri, atelektatik alanlar, total pnömonik konsolidasyon gözlendi. Tanı amaçlı yapılan rijid bronkoskopide sol ana bronş girişinde yabancı cisim (zeytin çekirdeği) tespit edilerek çıkarıldı. İşlem sonrası hastanın kliniğinde ve radyolojik görüntülerinde akut düzelme gözlendi. Solunum sistemi ile ilgili semptomlar ve radyolojik tetkikler yabancı cisim aspirasyonu ve diğer solunum yolu hastalıkları ile kolaylıkla karışabilmektedir. Şüphelenildiğinde bronkoskop yardımı ile ayırıcı tanısı hızla yapılmalı ve yabancı cisim çıkarılmalıdır.

8. 
PULMONER LANGERHANS HÜCRELİ HİSTİYOSİTOZİS: BİR OLGU SUNUMU
HISTIOCYTOSIS WITH PULMONARY LANGERHANS CELLS: A CASE REPORT
Emel BULCUN, Aydanur EKİCİ, Mehmet EKİCİ
Sayfalar 117 - 122
18 yaşında erkek hasta 1 yıldır nefes darlığı ve öksürük şikayeti ile kliniğimize geldi. 18 paket/ yıl sigara (aktif içici) öyküsü vardı. Yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografisinde (YÇBT); her iki akciğerde üst loblarda daha belirgin olan kistik görünümler, sağ üst lob, orta lob ve her iki alt lobda milimetrik nodüller izlendi. Hastanın semptomlarının hafif ve solunum fonksiyonlarının normal olması nedeni ile steroid tedavisi vermedik. Ancak hasta sigarayı bıraktı. Hastanın semptomları sigarayı bıraktıktan sonra geriledi. 6 yıl sonra çekilen toraks YÇBT'de her iki akciğerdeki yaygın kistik lezyonların ve nodüler görünümlerinin azaldığı izlendi. Biz de nadir bir hastalık olması nedeni ile olgumuzu burada sunduk.

9. 
PULMONER MALTOMA
PULMONARY MALTOMA
Arzu Güler İZMİR, Serpil TEKGÜL, Emine AYSOY KARARMAZ, Emel PALA ÖZDEN, Enver YALNIZ, Naime TAŞDÖĞEN, Nur YÜCEL
Sayfalar 123 - 128
Kuru öksürük yakınmasıyla başvuran elliüç yaşında erkek hasta akciğer malignitesi ön tanısı ile kliniğimize yatırıldı. Fizik muayenesinde her iki hemitoraksta, alt zonlarda inspratuar raller mevcuttu, diğer sistem bakıları olağandı. Akciğer grafisi ve toraks bilgisayarlı tomografisinde (toraks BT) sağ akciğer orta lopta 2 cm çaplı, sınırları düzensiz, etrafında hava bronkogramları bulunan, yarı homojen dansite artımı ve bilateral multipl metastatik nodüller izlendi. Bronkoskopide endobronşiyal lezyon saptanmadı ve bronş aspirasyonu benign sitolojiydi. BT eşliğinde transtorasik ince iğne aspirasyon biyopsisi sonucu kuşkulu sitoloji olarak raporlandı ve doku biyopsisi önerildi. BT eşliğinde tru-cut biyopsi ile lezyona ulaşılamaması üzerine açık akciğer biyopsisi uygulandı. Patolojik inceleme sonucu mukoza ile ilişkili lenfoma (MALT lenfoma/ MALToma) veya Psödolenfoma ayrımı tam olarak yapılamayan hastada immunohistokimyasal boyama yapıldı ve MALToma olarak rapor edildi. Hastada başka organ tutulumu saptanmadı. Hasta tedavi amaçlı hematoloji bölümüne sevk edildi. Literatürler gözden geçirildiğinde, pulmoner MALToman ın nadir görülmesi nedeniyle, bu olguyu sunmayı uygun bulduk.

10. 
TORAKS DUVARINA İNVAZE BİR PULMONER AKTİNOMİKOZ: OLGU SUNUMU
A PULMONARY ACTINOMYCOSIS INVOLVING TO THE CHEST WALL: A CASE REPORT
İpek ÜNSAL, Ceyda ANAR, Hüseyin HALİLÇOLAR, Melih BÜYÜKŞİRİN, Nur YÜCEL, Erdal OZANTÜRK, Ayşe COŞKUN
Sayfalar 129 - 135
Pulmoner aktinomikoz tanısı klinik pratikte hala önemli bir sorundur. Otuz yıldır anti diyabetik tedavi kullanan 64 yaşındaki bayan hasta 2 aydır süre gelen öksürük, sol yan ağrısı, ateş yüksekliği yakınmaları ile kliniğimize başvurdu. Akciğer grafisinde sol akciğer alt zonda homojen dansite artışı izlendi. Toraks Bilgisayarlı tomografisinde sol akciğer linguler segment düzeyinde 3 santimetre boyutunda yumuşak doku lezyonu, plevrada kalınla şma saptandı. Fiberoptik bronkoskopik inceleme ve transbronşial biyopsi tanısal değildi. Tanısal amaçlı torakotomi ile hastaya pulmoner aktinomikoz tanısı kondu. Bu yazıda malignite şüphesi olan hastaların ayırıcı tanısında pulmoner aktinomikozun da bulunması gerektiği ve tanıya ulaşmanın zorlukları vurgulanmıştır.

LookUs & Online Makale