ISSN: 1300-4115
İzmir Göğüs Hastanesi Dergisi - Göğüs Hastanesi Dergisi: 16 (2)
Cilt: 16  Sayı: 2 - 2002
ORIGINAL ARTICLE
1.
AKCİĞER KANSERLİ HASTALARDA SERUM ASKORBİK ASİT DÜZEYİNİN ARAŞTIRILMASI
(SERUM ASCORBIC ACID LEVELS IN PATIENTS WITH LUNG CANCER)
Ayşenur ATAY, Gülhan BARSAL, Semra KILIÇ, Füsun ERCİYAS, Gürkan ERTUĞRUL, Hüseyin HALİLÇOLAR
Sayfalar 1 - 2
Akciğer kanserleri dünyada en sık görülen kanser türüdür. Kanser konusunda antioksidan aktivite gösteren vitaminler dikkat çekicidir. Bazı prospektif epidemiyolojik çalışmalar, diyette bulunan C vitamini ile akciğer kanseri arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada serum askorbik asit düzeyleri ve çeşitli kanser tipleri arasındaki olası ilişki araştırıldı. Serum askorbik asit düzeyleri akciğer kanserli hastalarda (n= 53) ve sigara içmeyen sağlıklı kontrollerde (n= 25) ölçüldü. Histopatolojik tiplerine göre olguların dağılımı şöyleydi: Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (n=6), küçük hücreli akciğer kanseri (n=11), adenokarsinom (n=14), skuamöz hücreli karsinom (n=15) ve diğerleri (n=7). 45-60 yaş grubundaki hastalar Grup I (n=16), ve 60-80 yaş grubundaki hastalar Grup II (n=37) olarak ayrıldı. Kontrol grubunun yaş ortalaması 57.7±7 idi. Vitamin desteği alan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Serum askorbik asit düzeyleri dinitrofenilhidrazin yöntemi ile ölçüldü. Serum askorbik asit düzeyleri hasta grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Yine askorbik asit düzeyleri Grup I'de, Grup II'ye göre numerik olarak düşük, fakat istatistik olarak anlamlı değildi. Sonuç olarak: 1) Serum askorbik asit düzeyleri akciğer kanserli hastalarda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu. 2) Serum askorbik asit düzeyleri hastanın yaşına ve akciğer kanserinin patolojisine bağımlı değildir. 3) Akciğer kanserli olgularda serum askorbik asit düzeyini yükseltecek vitamin C destekleri antioksidan savunma mekanizmalarını güçlendirerek tedaviye katkıda bulunabilir.
Lung cancer is the most common cancer in the world. Vitamins with antioxidant activity have received much attention in the subject of lung cancer. Some prospective epidemiological studies suggest an inverse relationship between dietary vitamin C and the risk of lung cancer. In this study, the possible relationship between serum ascorbic acid levels and various types of lung cancer were investigated. Serum ascorbic acid levels were measured in lung cancer patients (n=53) and non-smoker healthy controls (n=25). The patients according to their pathologies are as follow: Nonsmall cell carcinoma (n=6), small-cell carcinoma (n=11), adenocarcinoma (n=14), skuamöz-cell carcinoma (n=15) and others (n=7). The patients whose ages 45-60 years old are named as Group I (n=16), and 60-80 years old as Group II (n=37). The mean age of control group was 57.7±7. The patients who have taken the any kind of vitamin supplements are excluded from the study. Serum ascorbic acid levels are detected with the dinitrophenil-hydrazine method. The levels of serum ascorbic acid was significantly lower in patients with lung cancer compare to the control group (p<0.05). The ascorbic acid levels were also lower in Group I patients compare to Group II, but this was not statistically significant. As results: 1) Serum ascorbic acid levels are found very low in patients with lung cancer compare to healthy controls. 2) The decrease in the serum ascorbic acid levels is not depended to the patient age or the pathology of the lung cancer. 3) Increasing the serum ascorbic acid levels with using vitamin supplements may help the antioxidant defense mechanism of the patients with lung cancer.

2.
KILIÇ KINI TRAKEA (OLGU SUNUMU)
SABER-SHEATH TRACHEA (CASE REPORT)
Mine GAYAF, Günseli BALCI, Sena YAPICIOĞLU, Emel ÇELİKTEN
Sayfalar 3 - 4
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tanılı 71 yaşında bir erkek olguda kılıç kını trakea tanısı konmuştur. Olgunun tanısı ve ayrıca entübasyonu ile ventilasyonunda yaşanan sorunlar literatür eşliğinde gözden geçirilmiştir.
The diagnosis of saber-sheath trachea has been established in a 71 years old male patient with chronic obstructive pulmonary disease. The problems during intubation and mecanically ventilation have been reviewed with relevant literatures.

3.
BRONŞEKTAZİLİ HASTALARDA EKSHALE EDİLEN NİTRİK OKSİT ÖLÇÜMÜ
MEASUREMENT OF EXHALED NİTRİC OXİDE İN BRONCHİECTASİS PATİENTS
Dr. Sami ŞAHAN, Dr. Arzu ERTÜRK, Doç. Dr. Nermin ÇAPAN, Doç. Dr Meral GÜLHAN, Dr. Cihangir ÇAYAN, Prof. Dr. Deniz ERBAŞ
Sayfalar 5 - 6
Ekshale edilen nitrik oksit (eNO) çeşitli akciğer hastalıklarında aktivite belirteci olarak kullanılabilir .Ekshale edilen NO astmada, KOAH’ta,bronşektazide ve interstisyel akciğer hastalıkların da yüksek bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı bronşektazili hastalarda eNO değerini ölçmek ve kontrol grubu ile kıyaslamak ve yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT),solunum fonksiyon testi (SFT) ve arterial oksijen saturasyonu ile belirlenen bronşektazi yaygınlığı ile ölçülene NO konsantrasyonunun ilişkisi olup olmadığını araştırmaktı. Ocak 2000 ile Nisan 2001 tarihleri arasında, Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran stabil bronşektazili yirmi hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya almama kriterleri allerji-atopi anamnezi, astma öyküsü, diğer akciğer ve sistemik hastalıklar ve oral veya sistemik steroid kullanma idi. Hastalar da eNO düzeyleri chemiluminescence (kimyasal geçirgenlik) NO analizörü kullanılarak ölçüldü. Her test öncesi ortam NO (oNO) konsantrasyonları kaydedildi. Hasta grubunun değerleri on sağlıklı kişinin eNO değerleri ile kıyaslandı.Hem hasta grubunda hem de kontrol grubunda eNO ile oNO arasında belirgin korelasyon saptandı (hasta grubu eNO:24,7±18,9 ppb oNO:36,1±42,4ppbp=0,001r=0,70; kontrol grubu eNO:88,9±85,8ppb oNO:148,8±131,5ppbp<0,0001r=0,97).Hasta grubunda eNO değerleri kontrol grubundan belirgin düşüktü (p<0.03).Bu sonuç oNO değerlerinin hasta grubunda kontrol grubundan daha düşük olmasına (p<0.01)bağlandı.Ayrıca hastaların yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT)’deki bronşektazi yaygınlığı, FEV1değerleri ve SaO2 değerleri ile eNO değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki yoktu. Sonuç olarak, oNO değerlerinin eNO değerlerini etkilemesi nedeniyle, bu çalışmada eNO’nun pulmoner NO üretimini yansıtmayacağı sonucuna vardık.Bu durumda stabil bronşektazide inflamasyon göstergesi olarak değeri hakkında mevcut sonuçlarla net yorum yapılamayacağı kanaatine varıldı. Çalışmamız eNO ölçüm tekniklerinde standardizasyonun önemini ortaya çıkarmıştır.
Exhaled nitric oxide (NO) may be a marker of disease activity in a variety of lung diseases. Exhaled NO has been found to be high in patients with asthma, chronic obstructive pulmonary disease, bronchiectasis and interstitial lung diseases. The aim of this study was to examine the levels of exhaled NO in stable bronchiectasis patients and compare to control subjects, and investigate whether the concentration of exhaled NO is related to the extent of disease as defined by HRCT(high resolution computed tomography), lung function tests and blood oxygen saturation. Twenty patients with presenting stable bronchiectasis in the Ataturk Chest Disease and Chest Surgery Center between January 2000 and April 2001 were included in this study. Exclusion criteria were history of atopy or allergy, history of asthma or other pulmonary and systemic disease, treatment with oral or inhaled glucocorticoids. The levels of exhaled NO was measured using a chemiluminescence NO analyser. The concentration of NO in ambient air was recorded before each test. The patients' exhaled NO levels were compared with those of ten healthy control subjects. There was a significant correlation between exhaled NO levels (eNO) and ambient NO (aNO) levels in the patients and control group (patients eNO:24,7±18,9ppb aNO:36,1±42,4ppb p=0,001 r=0,70; control group eNO:88,9±85,8ppb aNO:148,8±131,5ppb p<0,0001 r=0,97). The exhaled NO levels in the patients were significantly lower (p<0.03) than those of the control group. This result was explained that ambient NO levels in the patients were significantly lower (p<0.01) than control group . On the other hand, there was no statistically significant correlation between HRCT score, FEV1 , oxygen saturation levels and eNO levels in the patients (p>0.05). In summary, the ambient NO influenced the exhaled NO levels, and we believe that exhaled NO levels did not reflect pulmonary NO production in this study. Therefore, interpretation about the levels of exhaled NO in bronchiectasis can not be made clearly with the present results. This study suggests that the standardization of techniques for measurement exhaled NO is very important.

4.
BALGAM ÇIKARAMAYAN VE YAYMA NEGATİF AKCİĞER TÜBERKÜLOZU OLGULARINDA FİBEROPTİK BRONKOSKOPİNİN TANISAL DEĞERİ
DIAGNOSTIC VALUE OF FIBEROPTIC BRONCHOSCOPY IN PULMONARY TUBERCULOSIS CASES WHO COULD NOT EXPECTORATE AND SMEAR NEGATIVE
Ali KÖMÜRCÜOĞLU, Gülru POLAT, Gülay UTKANER, Sabri KALENCİ, Gültekin TİBET
Sayfalar 7 - 8
Balgam çıkaramayan ve yayma negatif akciğer tüberkülozu olgularında fiberoptik bronkoskopi (FOB) ile yapılan uygulamaların tanısal değeri araştırıldı. 1995-1999 yılları arasında kliniklerimizde aktif akciğer tüberkülozu tanısı konulmuş ve tanı için FOB yapılmış 111 olgu çalışmaya alındı. Olguların 32'si balgam çıkaramayan, 79'u yayma negatifti. Bronkoskopi öncesi alınan mide suyu kültürlerinde %7 (2/32), balgam kültürlerinde %33 (26/79) olmak üzere toplam %25 (28/111) olguda kültür pozitifliği saptandı. FOB ile 40 (%36) olguya erken tanı konuldu. FOB toplam 64 (%56) olguda tanısaldı. FOB ile yapılan uygulamaların yayma ve kültür pozitiflik oranları sırasıyla, bronş lavajı %16-31, bronkoalveoler lavaj %10-25, bronşiyal fırçalama %20-0, transbronşiyal biyopsi %21-0 ve post bronkoskopik balgam %24-41 olarak saptandı. Uygulanan yöntemlerin tanısal verimlilikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. FOB ile yapılan uygulamaların balgam çıkaramayan ve yayma negatif akciğer tüberkülozu olgularında tanısal yarar sağladığı sonucuna varıldı.
In this study, the diagnostic value of fiberoptic bronchoscopy (FOB) and related applications in pulmonary tuberculosis cases who could not expectorate and smear negative was investigated. One hundred and eleven cases who were diagnosed as active pulmonary tuberculosis and FOB applied for the diagnosis between 1995-99 years involved in the study. Thirtytwo of cases could not expectorate and 79 were smear negative. 7%(2/32) of gastric juice cultures, 33%(26/79) of sputum cultures totally 25%(28/111) of materials which were taken before bronchoscopy were positive. FOB provided early diagnosis in 40(36%) cases. FOB was diagnostic in 64(56%) cases. Smear and culture positivity in FOB related applications was determined as; 16-31% in bronchial lavage, 10-25% in bronchoalveolar lavage, 20-0% in bronchial brushing, 21-0% in transbronchial biopsy and 24-41% in postbronchoscopic sputum respectively. There is no statistically significant difference between the diagnostic values of the methods. FOB and related applications were usefull in pulmonary tuberculosis cases who could not expectorate and smear negative.

5.
BENİGN VE MALİGN AKCİĞER HASTALARINDA BRONKOALVEOLAR LAVAJ SIVISI BİYOKİMYASAL PARAMETRELERİNİN TANISAL DEĞERİ
THE DIAGNOSTIC VALUE OF BRONCHOALVEOLAR LAVAGE FLUID BIOCHEMICAL MARKERS IN BENIGN AND MALIGN LUNG DISEASES
Özlem EDİBOĞLU, Fevziye TUKSAVUL, Dilek KALENCİ, Salih GÜÇLÜ, Mehmet Gülpek
Sayfalar 9 - 10
Çalışmada benign ve malign akciğer hastalıklarında BAL sıvısındaki üre, ALP ve LDH'ın tanısal değerinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya toplam 63 hasta alındı. Bunların 25'i periferik akciğer tümörü olup malign grubu; 38'i ise benign grubu oluşturdu. Benign grupta 13 tüberküloz (Tb), 18 pnömoni, 3 kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), 4 interstisyel akciğer hastalığı olgusu yer almaktaydı. Tüm olgulara belirlenen uygun lokalizasyondan BAL yapıldı. Eşzamanlı alınan kanla birlikte BAL sıvısında üre, ALP, LDH parametreleri ölçüldü. Malign grupta üre hem kan, hem BAL sıvısında; benign grupta ALP sadece BAL sıvısında yüksek saptandı. Sonuçlar anlamlıydı (p< 0.05). LDH değerleri iki grup arasında farklı değildi (p> 0.05).
The aim of this study was to examine the diagnostic contribution of the ALP, LDH and urea in BAL of patients with benign and malign lung disease. BAL was obtained from 63 patients. Patients were divided in two groups, according to final diagnosis, 25 patients with peripherally lung tumor, 38 patients with benign lung disease, tuberculosis (n:13), pneumonia (n:18), chronic bronchitis (n:3) , interstitial lung disease (n:4). BAL was performed in all cases according to radiological location. Urea, ALP and LDH were measured both in BAL and serum which was collected syncronically. In malign group urea levels were significantly higher both in serum and BAL, in benign group ALP were significantly higher only in BAL. The results were significante (p<0.05). LDH determination did not differ between two groups (p>0.05).

6.
TEK TARAFLI HİPERİNFLASYONA NEDEN OLAN PULMONER MALT LENFOMA (OLGU SUNUMU)
PULMONARY MALT LYMPHOMA CAUSING UNILATERAL HYPERINFLATION (CASE REPORT)
Dr. Ahmet Emin Erbaycu, Dr. Işıl Karasu, Dr. Füsun Özdemir Kıran, Dr. Nur Yücel, Dr. Ayşe Özsöz, Dr. Oktay Bilger
Sayfalar 11 - 12
İlk olarak 1983'de Isaacson ve Wright tarafından tanımlanmış olan MALT (mukoza ile ilişkili lenfoid doku kökenli) lymphoma, ekstranodal lenfomaların en sık görülen formudur.Sadece midede değil çeşitli gastrointestinal sistem dışı organlarda da görülebilir. Son bir yıldır nefes darlığından yakınan otuz iki yaşında kadın olgu astım bronşiyale düşünülerek tedavi edilmişi di. Akciğer grafisinde; mediasten ve kalpte sağa doğru yer değiştirme, sol akciğer de hiperinflasyon, solunum fonksiyon testlerinde hafif restriktif bozukluk saptandı. Toraksspiral tomografisinde;sol ana bronşu, karinadan itibaren beş santimlik segment boyunca daraltan kitle izlendi. Fiberoptik bronkoskopide; sol ana bronş girişini tama yakın tıkayan, milimetrik polipoid lezyonlar görüldü.Bronkoskopik biopside mukozayı tamamen örten lenfositlerden oluşan monoton hücre infiltrasyonu izlendi. Histopatolojik ve immünhistokimyasal olarak düşük dereceli MALT lenfoma teşhis edildi. Kemoterapiye iyi yanıt alınan olgu tedavisiz radyolojik takibe alındı. Ana bronş obstrüksiyonu ve tek taraflı hiperinflasyona neden olan, sadece akciğer lokalizasyonlu MALT lenfoma olgusunu literatür bilgileri eşliğinde sunduk.
Mucosa-associated lymphoid tissue-derived lymphoma (MALT lymphoma), first described in 1983 by Isaacson and Wright, is the most common subset of the extranodal lymphomas. They arise not only from the stomach but also from various nongastrointestinal sites. Thirty two years old woman, who suffers from breathlessness for one year had been treated for asthma bronchiale. In chest roentgenogram; mediastinum and heart transposition to the right side, hiperinflation of the left lung, moderate restriction in respiratory function tests. In thorax spiral tomography; a mass narrowing left main bronchi, along a five centimeters part from carina, was seen. Fiberoptic bronchoscopy revealed milimetric polypoid lesions those nearly total obstructed left main bronchi. Bronchoscopic biopsy showed monotone cell infiltration that formed with lymphocytes covering mucosa totally. MALT lymphoma was diagnosed histopathology and immunhistopathology. The response to chemotherapy was good and it was planned to follow her without treatment. A case, having MALT lymphoma only being established in lung, causing main bronchi obstruction and unilateral hiperinflation, was presented with literature.

7.
ROSAİ-DORFMAN HASTALIĞI ( OLGU SUNUMU )
ROSAI-DORFMAN DISEASE ( CASE REPORT )
Kadri ÇIRAK, Tevfik BALIOĞLU, Serkan KARACA, Özlem KESKİN KIRAKLI, Hüseyin HALİLÇOLAR, Ümit BAYOL
Sayfalar 13 - 14
Sinüs histiyositosiz (Rosai-Dorfman Hastalığı) masif lenfadenopatilerle seyreden, etyolojisi bilinmeyen nadir görülen histiyositik bir bozukluktur. Genellikle çocuk ve adölesanlar etkilenir. Lenfosit ve histiyositlerin lenf nodu sinüslerinde aşırı birikimleriyle meydana gelen masif ağrısız lenfadenopati, ateş, lökositoz, artmış eritrosit sedimentasyon hızı, poliklonal hipergammaglobulinemi ve tipik patolojik bulgularla karekterizedir. Sistemik muayenesinde sol aksiller lenfadenopatisi, standart akciğer radyogramında bilateral hiler dansite artımı, toraks bilgisayarlı tomografisinde bilateral hiler lenfadenopatileri bulunan ve aksiller, skalen bölgelerden alınan eksizyonel biyopsi örneklerinin histopatolojik incelenmesi ile “Rosai-Dorfman Hastalığı “ tanısı alan erkek olguyu sunuyoruz.
Sinüs Histiocytosis With Massive Lymphadenopathy (SHML) (Rosai- Dorfman Disease) is a rare histiocytic disorder of unknown origin. SHML occurs commonly in children and in adolescents and is characterized by painless, massive lymphadenopathy caused by excessive accumulation of lymphocytes and histiocytes distending the lymph node sinuses, fever, leucocytosis, increased erithrocyte sedimentation rate, policlonal hypergammaglobulinemia and typical pathological findings. We present a patient who has a left axillary lymphadenopathy, bilateral hilar dansities on chest X-ray and bilateral hilar lymphadenopathy on thorax computerised tomography and diagnosed as SHML with histopathological examination of exitional lymph node biopsy materials from axillary and scalaneus regions.

LookUs & Online Makale